PARALEL İHANET, SATILIK KALEMLER

Prof. Dr. Önder Kutlu

Dün, ‘gocunacak bir şeyimiz yok’ diyerek noktalı virgülü koymuştuk. Hamdolsun ki sicilimiz tertemiz. ‘Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın’. Müslüman olarak, Türk olarak tarihimizde hesabını veremeyeceğimiz bir ‘leke’ yok. Fransa’daki olaylar bahane edilerek üzerimizde estirilmeye çalışılan hava çok ‘kirli’ ve çok ‘bulutlu’. Kirlilik ‘taammüden’. ‘İçeriden’ ve ‘dışarıdan’ bir kısım mihraklar dünya üzerindeki Müslümanları suçlayıcı beyanatlarını, bir orkestra şefinin koordinesinde, sürdürüyorlar. Belli ki bu ‘şef’ çok ‘maharetli’; bu tür entrikaları çok iyi biliyor; eli kanlı.

İçeriden ortaklar içinde ‘paralel’ çete başrolde. Nasıl olmasın ki! 17 Aralık sürecini dışarıdaki ağabeylerinin yönlendirilmesi ile başlatmadılar mı? ‘Canla, başla’ verdikleri mücadelenin kendilerine menfaat getirmeyeceği belli, başarı şansları sıfırken, niçin hala ‘kuyruğu dik tutma’ derdindeler? Sahi, TİB kayıtlarını nereye, hangi devletin gizli teşkilat(lar)ına servis etmek zorunda kaldılar? İlişkilerde MOSSAD nerede duruyor, paralel nerede?

Bir kısım medya ve sosyal medya kalemşorları Müslümanları suçlayıcı, karalayıcı bir şekilde ‘fitne şartları’ oluşturma derdindeler. Yok, Müslümanlar ’aynaya bakmaları’ lazımmış; Müslümanlar da terörü benimsemişler; Müslümanların da kendilerine çeki-düzen vermeleri gerekiyormuş.

Milletine düşman paralelcilerin yanında bir de ‘müzmin muhalifler’ var. Bu müzminlerin büyükçe kısmı Sabetayist. Bir dönem ‘gizli’ Yahudi idiler, şimdilerde ‘Müslüman görünümlü Yahudi’. İsimlerinden, söylemlerinden ayırt edilmeleri çok zor. Geçenlerde öğrendim, ‘Alevilere’ yamadıkları ‘mumsöndü’ meğer bir Yahudi âdeti imiş de millet hala, şiddetle inkâr etmelerine rağmen, zavallı Alevilere ait diye düşünür.

Sabetayistlerin ne olduğunu tahmin ediyoruz ama nerelere kadar gidebileceklerini tam kestiremiyoruz. Charlie Hebdo saldırısıyla şu veya bu şekilde ilişkisi olduğunu tahmin ettiğimiz MOSSAD, saldırıyı kullanarak dünyayı galeyana getiren Siyonist medya ve Türkiye’de Sabetayistler hep aynı yöne doğru ‘kürek’ çekiyorlar. Bu cephede yeni bir şey yok: Tüm yollar Roma’ya çıkıyor.

Zikrettiğim ‘satılık’ kalemlerin saldırılarda dikkate almadığı şey, ‘sebep-sonuç’ ilişkisi. Kim ve hangi şartlar bu sessiz, sakin ve masum insanları bu hale getirdi? Onların ellerine otomatik silahları kim verdi? Niçin bu ‘dergi’? Niçin arkasından bir Yahudi ‘marketi’ olaya ‘sos’ oldu? Niçin Batı ‘sembolleri’ hedef alındı?

Türkiye’yi niçin ‘bulaştırmak’ istiyorlar? Bize ne? Kim yapıyor bu işleri? Cevap aslında basit: Kim ‘IŞİD’e destek veriyorlar’ diyerek MİT Tırlarını ‘ihbar’ ettiyse, kim Tahşiye Operasyonundan bir medya mağduriyeti algısı oluşturma derdindeyse ve kim kendi devletini ve milletini Siyonistlere şikâyet etme gayesindeyse, işte onlar piyon.

Sözde ‘basın özgürlüğü’, sözde ‘Müslüman terörü’ iddialarını ortaya atanların kullandığı dil farklı yerlerde hep ‘aynı’. Aynı dili New York Times, Washington Post, Economist, Bild de kullanıyor. Bu yerli işbirlikçileri milletimiz çok iyi biliyor. Kim oldukları ve neye hizmet ettikleri konusunda yorumu sizlere bırakıyorum.

Paris’te Pazar günü yapılan yürüyüşte başaktör niçin eli kanlı terörist Netenyahu oldu? Ne alakası var? Birileri içeride gene ‘algı’ operasyonu peşinde: Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ‘gelme’ denmiş de, o da ‘onun için’ gitmemiş de, ‘Hollande, Davutoğlu’nu öpmemiş’ de falan-filan. Bırak gitmesin. Bırak ‘öpmesin’. Akıllarınca nefreti bize yöneltecekler. Tutmaz.

Bu saçma, sapan iddialar sosyal medyada sesten daha hızlı yayılıyor. Haşim Kılıç sağ olsun! Twitter’a, Facebook’a, Youtube’a özgürlük: Köpekler serbest, taşlar bağlı!

Benim anlamadığım, bu kişilerin hangi hakla benim adıma konuştukları. Bir Türk ve Müslüman olarak terörü kabul etmiyorum. Teröristi tasvip etmiyorum. Soyumdan hiç kimsenin terörist olduğunu da kabul etmiyorum. Peki, beni ve inancımı nasıl rencide edebilirler? Köktendincilikmiş. Dinin kökü, dalı, budağı olmaz. Bir şey ya dindendir, ya da dışından. Bunu bilir, bunu söylerim.

Başlıkta ‘satılık’ dedim ya. Hata ettim. Bunların yaptığı şey, hiçbir şey almadan tam teslimiyetçilik, yani ‘satılık’ bile değiller. Beraber yaşadıkları insanları, dışarıya ‘bedavaya’ veriyorlar. ‘Satılık’ olmak bir seviyenin göstergesi.

Başbakanı, bakanları ve memleketin ileri gelenlerini niçin dinlediklerini, ülkemizin mahrem bilgilerini dışarıya niçin servis ettiklerini şimdi daha iyi anlıyoruz. Sahipleri, gerektiğinde kullanmak üzere bilgi toplatmışlar. Bunlar da akıllarınca milleti köşeye sıkıştıracaklar. Bizleri terbiye edecekler.

Boşuna mı Allah’ını seversen Erdoğan’ın mitinglerinde en fazla tepkinin ‘paralel’ konusunda verilmesi. Boşuna mı milletin bu ihanet sürecine karşı mücadele edenlere verdiği şartsız destek. Hani bunlar ‘gönül hareketi’ idi. Hani ‘yüzyılın iyilik hareketi’ idi. Nerede kaldı, ‘hoşgörü-diyalog’ teraneleri. Gönül, mönül yok.

MGK, ‘Paralel’ çeteyi Milli Güvenlik Siyaset Belgesine ‘birinci öncelikli tehdit’ olarak aldı. Bu şu demek: Bundan sonra kimin, ’paralel’le ilişkisi olduğu kanıtlanırsa, o kişi ‘çete üyesi’ olma suçundan ‘problem’ yaşayacak. En basit anlatım bu şekilde.

Bunu anlamayan ya da anlamak istemeyen kişiler var. ‘Paralel’i bu saatten sonra kimse kurtaramaz. Boşuna değil daha dün New York’ta bir grup insan ‘paraleli’ protesto etti. Devlet ortak kabul etmez. Yetkilerini paylaşmaz. Paylaşmaması da gerekir.

Paralelin kriz dönemlerinde, sıkıntılı anlarda kendini görevli kabul ederek, dışarıya ‘lojistik’ sağlama gayretiyle ‘bilgi-belge’ aktarması boşuna değil. Bugünler için ‘beslenmişler’.

Millet her şeyin farkında. Millet ferasetle hareket ediyor.

‘Ferasetli davranma’ refleksini dünyaya da benimsettiğimiz anda, gerçek başarı o zaman sağlanacak...