PAPAZ NEYE DÜŞMAN?

Sıtkı Yonca

                Konunun ilginizi çekmeyeceğini biliyorum ama belki kendi nefsime ders olur diye yazıya geçirmenin uygun olacağını düşündüm.

                Adı Benigne Bossuet.

                 1627 yılında Fransa’da doğar. 1681de de Meaux  başpapazıdır.

                İyi bir hatip olduğunu söyler kaynaklar. Cenaze duaları yaparken insanları hıçkırıklara boğacak kadar heyecanlı, hüzünlü ama bir o kadar da dinleyenlere  ihtizaz (haz-zevk alma)verecek kadar yeteneklidir.

                Tavizsiz bir Katolik’tir. Kendi düşüncesine ve duygularına göre hareket eden insanlar sapıktır ama üniversel olduğu için kendine mahsus duyguları ve düşünceleri olmayan kilisenin ilkeleri kesindir ve sadece teslimiyet ister.

                İmanından emin olduğu kadar samimidir ama zahitlikten bizim tahmin ettiğimiz kadar hoşlanmaz. Din de olsa, her şeyin aşırısı zararlıdır Bossuet’ye göre. Hayatını  yenilikçilerle mücadele etmeye adamış olmasına rağmen, onlarla  birleştiği önemli noktalardan birisi budur.

                İncilin hiç değişikliğe uğramadığı (çünkü tanrı buna izin vermez) tezini tek başına savunurken ‘’Hz. Musa’nın ölümünden sonra kendi yazdığı iddia edilen kitapta kendi ölümünden nasıl bahsedilir’’(!)sorusu karşısında biraz bocalamış olsa da; matematikçi, fizikçi, psikolog sıfatlarını da taşıyan tam onbir çeşit ilmi çok iyi bildiği iddia edilen filozof Leibniz’i yanında bulur.

                İki düşünür kafa kafaya verir; Protestanlarla Katolikleri birleştirmek için Almanya, İtalya, İngiltere arasında mekik dokurlar ama  Protestanlara özgürlük tanıyan Nan Femanının ilgasını alkışlayan Bossuet’nin,  Leibniz’le bu konuda ters düşmesiyle, birlik düşüncesi akamete uğrar.

                Papazımızın ,yoksullara yardım ettiğini, zayıfları sevdiğini, hatta aristokratlarla pek arasının olmadığını, lükse zafiyetinin bulunmadığını söyleyerek hakkını teslim edelim.

                Tanrı’ya öyle dualar eder ki, papaz olduğunu bilmesem bu adam Müslüman galiba diyebilirdim. Dahası Hz. İsa’yı baba olarak değil kralların kralı olarak vasıflandırır.

                Böyle birinin gerçekten Müslüman olmasını isterdim.

                Neden mi?

                Kendisinden sonra gelen ‘’tanrıbilimcileri’’ derinden etkilemiş ve eserleri yanılmaz bir kaynak olarak kullanılmıştır da ondan.

                Nitekim Bossuet doktrininin ve kilisenin değişmezliği ilkesi 12.Vatikan Konsey’inde( 1965)  tekrar kabul edilmiştir.

                Bu kadar değerli (!) bir din adamının, düşmanlık anlayışının, bizde karşılığı nedir  acaba diye sormadan edemiyoruz.

                Çünkü:

                ‘’Pere de La Merci Kilisesinde, İslamiyet’in muazzam  ve müthiş terakkilerine nefretle karşılık verdiğimiz  zamanlar  nerede kaldı? O baş düşmanımız Türklere, dünyanın en büyük imparatorluğunu bırakılışına  ağladığımız günler nerede? Bizim bu düşmanımızın Konstantin’in tahtında oturmasına, Hz.Muhammed’in (Hz. Eki bize ait)(haşa)küfrünü ordularla ayakta tutmasına, senin salibini hilaliyle ezmesine ve her gün Hristiyanları böylesine güçlü silahlarıyla parçalamasına daha ne kadar tahammül edeceksin?’’ diye Hz.İsa’ya yalvarırken(!) Türklere karşı yeni bir Haçlı seferi arzuluyordu.1704 yılında aynı inançla ölür.

                 İnanç ve savaş. Ölüme kadar.

                 Ya ben. Biz deme hakkım yok.

                 Açık düşmandan çekinmem ama düşmanına hayran olandan korkarım.

                 Ya o nefsimse?

                 ‘’Neden’’ sorusunu sormadan, papazın son paragraftaki perspektifinden Suriye’ye yerleşen Batılıları bir daha gözden geçirmeliyim  acaba? Selamlar.