Pansuman değil tedavi gerekiyor

Ömer Kocabaş

İyi niyetle atılan adımların bir şekilde sulandırıldığını görünce yenilerine de temkinli yaklaşıyoruz. Çünkü biz bu filmi çok izledik, çok hayal kırıklığına uğradık. Vatandaşın bütçesine katkı sağlamak amacıyla Tarım Kredi Marketlerinde indirim başlatıldı. Bu yazıyı indirim başlamadan önce kaleme aldık. İndirimin kalıcı bir etkisinin olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü bu ülkede yaşıyoruz. Özellikle son dört-beş yıllık süreçte fiyatların piyasa şartlarının çok ötesinde belirlendiği ortada. Dönemlik indirimlerden ziyade kalıcı çözümlere ihtiyaç var. Kalıcı çözüm ise ancak ekonomide oluşturulacak istikrar ile olacaktır.

Ekonomimizdeki temel sıkıntı döviz kurlarının aşırı yüksek olmasıdır. Yoksa üretim, ihracat kısmı önceki yıllardan bile daha iyi. İyimser ekonomi yazarı ağzıyla söylersek, ihracatta rekor üstüne rekor kırıyoruz, turizm gelirleri oldukça artmış durumda(!) Lakin gündelik hayat rakamlardan ibaret değil. Rekorlar kırılmasına rağmen vatandaş bunun karşılığını göremiyor. Kazanan ise belli bir kesim oluyor.

Doların ateşini düşürmemiz gerekiyor. Bunun için faiz artırımı bir yöntem. Uzun süredir gündeme gelmiyor, politika olarak da gelmeyecek gibi görünüyor. Hükümeti bir noktaya kadar anlayabiliriz. Bu bir tercih meselesidir. Fakat sonuç olarak yüksek döviz ki biz ona Dolar diyelim, olduğu sürece ekonomimizin düzelmeyeceği belli. Çünkü başta enerji, akaryakıt olmak üzere gündelik hayatımızda tükettiğimiz temel ürünlerin değeri doğrudan veya dolaylı olarak Dolar kuru üzerinden belirleniyor.

Merkez Bankası Başkanı işadamlarının ucuza aldıkları kredilerle yatırım yapmak yerine döviz aldıklarını, bu isimleri bildiklerini falan söylemişti. Yoğun gündemde araya kaynadı. Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı şikâyet değil, çözüm makamı olmalı. Yapılan şey usulsüzse yapanlara karşı gereken adımlar atılmalı. İhracat ve turizm gelirlerinin hazineye yansıması gerekiyor. Elde edilen dövizler kişi ya da şirket hesabında kaldığı sürece ekonomiye bir katkısı olmaz. Serbest piyasa masallarını bir kenara bırakıp gerçekleri görmemiz lazım. Örneğin bir şirket ihracattan elde ettiği döviz gelirinin yüzde 75’ini aynı hafta içerisinde Merkez Bankası’na aktarmalı. Bu oranlar elbette değişebilir. Aynı şekilde turizm gelirlerinin de yine yüzde 75 ve üstünün haftalık olarak Merkez Bankası’na aktarılmalı. Böyle yapılırsa döviz stokumuz artar, kur makul seviyelere gelebilir.

Hükümet, ilgili bakanlıklar ise hâlâ serbest piyasa diyor başka bir şey demiyor. Kur korumalı mevduat hesabı ilk başta iyi gibi göründü ama çok değil ortalama altı aylık süreçte döviz kurları neredeyse aynı seviyeye tekrar geldi. Önerilerimiz elbette değiştirilip, geliştirilebilir. Sonuçta biz ekonomist değiliz. Sözelciyiz, bildiğimiz matematikle ailemizin ekonomisini çevirmeye çalışıyoruz. Maalesef son dört-beş yıldır her geçen sene bir öncekini aratır hale geldi. Salgının etkisi geçti, ekonomi düzelecek derken salgın günlerinden daha kötü olduk. Sonbaharda bitmeyen dalgaların yenileri gelecek deniyor… O günleri düşünmek bile istemiyoruz.

Bu piyasa şartlarında Tarım Kredi marketlerindeki indirimin ne kadar sürdürülebileceği belirsiz. Daha önce bu marketlerle ilgili yazdığımız yazılarda da söylediğimiz gibi rekabetin gerisinde kalmışlardı. Fiyatlar diğer zincir marketlere göre pahalıydı. Umarız hem fiyatlar makul olur hem de ürün stoku fazla. Aksi halde oluşacak kuyruklarla, ürün kalmadı demelerle sadece muhalefete fırsat verilmiş olur. Atılacak taşın ürkütülecek kurbağaya değmesi en büyük temennimiz.

İnanın ekonomi üzerine yazmaktan sıkıldık. Yazılacak, söylenecek çok şey var ama ekonomiden hiçbirine fırsat kalmıyor. Umarız yapılan bu indirimler kalıcı hale gelir ve diğer marketler de benzerini yapmak zorunda kalırlar. Fakat ne olursa olsun atılan bu iyi niyetli adımlar yaraya pansuman yapmaktan öteye geçemez. Hangi formül uygulanacaksa uygulansın bir şekilde doların ateşini söndürmeliyiz. Diğer türlü aynı şeyleri konuşmaya devam ederiz…