Yüzde doksan sekizi Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülkede halk eden Rabbimize şükürler olsun. Herhangi bir şehrimizde sokağa çıkıp insanlara inancını sorsak, çoğunlukla “elhamdülillah Müslümanım” cevabını alırız. Bu duyulabilecek en güzel cevaptır. Peki “Müslümanca yaşıyor musunuz?” sorusuna kaçımız olumlu cevap verebiliriz?
Geçenlerde bir video izledim. İnsanlara mikrofon uzatılıyor ve Müslüman olup olmadıkları öğrenildikten sonra, Kelime-i Tevhidin anlamını soruyorlar. Yaklaşık yirmi ya da otuz kişiye sordular. Doğru cevap veren bir elin parmaklarını geçmedi.
Müslüman olmak için bu sözü aklen anlamak-anlamlandırmak ve kalben tasdik etmek gerekmiyor mu? “Elhamdülillah Müslümanım” demekle Müslüman olunmuyor. Müslüman bir ailenin evladı olmak bizim için büyük bir nimettir, bu nimetin kıymetini bilmeyenler de ne yazık ki bizleriz.
Her insan hayata taklidî imanla başlar. Bu iman zamanla tahkiki imana dönüşür. Bu süre her insan için değişebilir. Hayatı boyunca taklide devam edenler olduğu gibi, kısa sürede tahkiki boyuta geçenler de olabilir. Herkes çabası nispetinde nasiplendirilir.
Dünyaya geliş amacımızı unuttuğumuz an, inanç problemleri oluşmaya başlıyor. Bu dünyaya niçin geldik, bizden ne isteniyor, ne yaparsak huzuru yakalarız? Bunun gibi birçok soru sıralanabilir. Bu soruları kendimize sormadıktan sonra, gerçek ve samimi bir imana sahip olamayız. Bu soruların hepsinin cevabını “hayat kitabımız” dan öğrenebiliriz.
Kuran kurslarına giden öğrencilere ilk öğretilen imanın beş şartıdır. Gelin hep birlikte küçükken gittiğimiz Kuran kursundaki o sınıfa, yani o seviyeye tekrar inelim; çünkü yükseldiğimizi sanıyoruz, aslında o seviyeden bir kıdım yukarı çıkmış değiliz. Beş şartı layıkıyla yerine getirebilirsek seviye atlayabiliriz.
Toplumumuzda, Ramazan ayında oruç tutmayan insanları tartaklayanlarımız vardır. Kendisi oruç tutuyor ya! bir başkasının tutmamasından rahatsızlık duyuyor. Nazikçe ortalıkta yiyip içmemesi konusunda uyarabilecekken, şiddete başvuruyor. Bu eyleme girişen kişi namaz kılmayanlara da aynı muamelede bulunuyor mu dersiniz? Namaz oruçtan –haşa- daha mı az kıymetli ki!
Namaza “gözümün nuru” diyen Peygamber’in ümmeti olduğumuzdan emin miyiz? Kaçımız namaza gözümün nuru diyebildik, hangimiz ömür boyu namazı beş vakit huşu ile eda edebildik? Büyüklerimiz namaz kılmayan, Ayetel Kürsi’yi ezbere bilmeyen kadının pişirdiği yemeği yemezlermiş. Hanımlar, hangimizin yemeği yenebilir, biraz düşünelim.
Her vakit camiye namaz için gidip yer bildirimi yapmak, namaz öz çekimi, dua ederken haberimiz yokmuş gibi çekilen fotoğraflar bizi kurtarmayacaktır. Ne zaman samimi olursak, önce kendimize ve sonra Rabbimize, yaptığımız işi gösteriş için değil de Allah için yaparsak, işte o zaman nimetler ayağımıza gelir.
Müslüman için sorumluluktan kaçmak yoktur. Şimdi vakit, özümüze dönme vakti. Özünü unutanlar, iki dünyada da felaha ulaşamayacaklardır. Bugün, hepimizin özüne dönüp baktığı, baktığı yerde kendi haline yandığı, başkasına dil uzatamadığı bir gün olsun. Haydi ilk seviyemize inme zamanı.