Bir hafta boyu, Özışık kardeşleri yani Hâdi, Mehmet ve Süleyman Özışık biraderleri dinledim. Babalarının imam olduğunu, dolayısıyla kimsenin kendilerine iman dersi veremeyeceklerini beyan buyuruyorlardı. Sırtlarını merhum babalarına dayayarak konuştukça batıyorlardı. Arkadaş! Dinî alanda uzmanlığınız varsa, dini biliyorsanız konuşun ibret alsınlar, bilmiyorsanız susun da sizi adam sansınlar. Gazeteci olmanın ötesinde bir kıymeti harbiyeniz yok. Gazeteci de, “Ben her şeyi bilirim” havasını bir tarafa bırakmalı, haddini bilmelidir. “Kişi, haddini bilmek gibi irfan olmaz.”
Kenan Evren de “Ben hoca çocuğuyum” diyerek “Meydan Müfessirliği” yaptı, millete ayetler okudu. 1982 yılında Urfa mitinginde ön saflarda çarşaflı kadınları görünce cûş-u hurûşa geldi ve “İslam’da başörtüsü yoktur. Peygamber zamanında kadınların saçları yemeğe dökülüyordu. Peygamber buna engel olmak için başörtüsünü emretti. Şimdi ise modern kuaförler ve taraklar var. Onun için başörtüsüne gerek yoktur” diye fetvalar(!) bile verdi. Hatta bir televizyon programında, “Sonra seni iş hususunda bir şeriat üzere kıldık. Ona uy ve bilmeyenlerin arzularına uyma” (45Casiye:18) diye buyuran Şeriat sahibi Allah’a; “Allah bizi, şeriata karşı korusun” şeklinde dua(!) bile etmişti. Kör cehalet insana neler yaptırmaz ki…
Biliyorsunuz Hâdi Özışık, yarım yamalak dinî bilgi kırıntılarıyla Ayasofya Başimamı, İslam Hukuku Profesörü Sayın Mehmet Boynukalın hocaya haddini bildirmeye çalıştı. Fakat takipçileri ona haddini bildirdi ve “amacını aştığını” söyleyerek üslubundan dolayı özür diledi. Dikkat edin sadece üslubundaki hadsizlikten ve çirkinlikten dolayı özür diledi, geri adım attı. Ama hâlâ laikliğin anayasada kalması inancında ısrarlı. Ondan sonra da “Benim imanımdan şüphem yok” diye tafra atıyor. Herkes kafasına göre Müslüman olamaz. İslam’ın ortaya koyduğu kriterler doğrultusunda inanıyorsa Mü’mindir. “Ben, hem dini devletten ayırıp özel hayata, vicdanlara ve kabristana hapseden laikliğe inanırım, hem de bu halimle Müslüman kalırım” diyemez. Derse kendini kandırır. Abdestsiz namaz kılan Bektaşi’ye, “Abdestsiz namaz olmaz” denince “Ben kıldım, oldu bile” demesi gibi olur.
Küçük kardeşler Mehmet ve Süleyman Özışık da, asabiyet taassubuyla, ağabeylerinin yanında olduklarını, üsluptaki hatayı kendilerinin de kabul etmediklerini, zaten bu konuda özür de dilendiğini ifade ettiler. Hatta kendileri de laikliğe dokunulmaması inancında olduklarını söylediler. Yani laikliğe iman, ortak paydaları... Hatta Süleyman Özışık, “Atatürk laikliği”nin gerekli olduğunu, 28 Şubat laikliğine karşı dini koruyucu olacağını” bile söyledi. Bu çocuk, hafıza kaybına mı uğradı, yoksa bizim aklımızla mı dalga geçiyor? Yahu arkadaş, ikinci cumhuriyetten sonra dini devletten arındırmak için yapılan devrimleri ne çabuk unuttun? Koskoca bir milleti harf devrimiyle bir gecede cahilliğe terk ettiler. Kılık kıyafetinden tut İslam hukukuna varıncaya kadar hepsini silah zoruyla kaldırdılar. Çocuklara Kur’an öğreten hocaları, jandarma dipçiği ile karakollara taşıdılar. Şapka giymeyenleri idam ederek meydanlarda sallandırdılar. İskilipli Atıf hoca, şapka devriminden önce yazdığı “Firenk Mukallitliği” kitabından dolayı idam edilmedi mi? 5816 sayılı kanunla koruma zırhına alınan bir mevtanın gerisine sığınarak “Atatürk laikliği” gibi bir acûbe kavram icat etmen, Kemalizm yalakalığından başka bir şey değildir. Gerçekten Barış Yarkadaş, Hâdi abinizle gurur duyduğunu söylüyor ve “Hâdi abi, laikliğin garantisidir” diyordu bir tv programında, ağabeyiniz de sırıtıyordu. Kimleri memnun ettiğinizin farkındasınız herhalde.
Efendiler! Lâdinîlik olan laikliği, “Atatürk laikliği, 28 Şubat laikliği, Fransa laikliği, Amerika laikliği…” gibi değişik adlandırmalar yaparak masumlaştıramazsınız. Bütün türevleriyle laik anlayışın ortak paydası, dini devlet işlerinden ayırmaktır. Bu ilke de “Din işi ayrı dünya işi ayrıdır. Dini devlet işlerine karıştırma, din ayrı siyaset ayrı, Allah’ı bu işlere karıştırma” şeklinde sloganlar halinde millete dayatılmıştır. Şartlandırma yoluyla şuur altına yerleştirilmiştir. Bugün dinî alt yapısı olmayan gelenekçi Müslümanlar da, Kemalistler de, sosyalistler de, deistler de, ateistler de aynı sloganları kullanırlar.
Değerli Özışık kardeşler! Biz, kimsenin kalbindeki imanı sorgulama yetkisini kendimizde görmeyiz. Kalpler Allah’ın denetimindedir. Biz sadece “kalpte nasıl bir inanç olursa o kalpten iman çıkar?” İşte biz, onun İslamî kriterlerini söyleriz. Size uyar mı uymaz mı, onun tercihi size aittir. Herkesin cehenneme gitme özgürlüğü vardır. Anlaşılan, “İnandıklarınızı yaşamadığınız için, yaşananlar sizde inanç haline gelmiş.” Şunu bilin ki insanlar artık elleriyle yaptıkları putlara kurbanlar keserek tapmıyorlar. Bu, ilkel bir şirktir. Bugünkü şirk, “ilkesel”dir. Artık “ilkeler” putlaştırılıyor. Allah’ın ilkelerine, karşı ilkeler icat ederek Allah’a ortaklar koşuluyor. Allah bazı işlere karıştırılıp, bazı işlere karıştırılmıyor. İşte Tevhid ehli Müslüman “Allah’ı her işine karıştırandır.” Çağdaş müşrik de “Allah’ı bazı işlerine karıştırıp bazı işlerine karıştırmayandır.” Müşrikin anlayışında Allah hayata müdahale etmez.
İşte bütün türevleriyle laiklik, en masum tanımıyla “Din işlerini, devlet işlerinden ayırmaktır.” Yani dinin başını gövdesinden ayırmaktır. Bu da Allah’ı, devlet işlerine yani parlamentoya, kışlaya, mahkemeye ve bakanlıklara müdahale ettirmemektir. Dini sadece namaz, oruç, hac, zekât, sadaka ve tespihten ibaret hale getirmektir. Muhafazakâr siyasetçiler de dâhil yakın geçmişe kadar hemen her kesim “Senin namazına, orucuna, haccına, zekâtına engel olan mı var? Camiye gittin de polis mi engel oldu, jandarma mı yolunu kesti?” Nakaratını durmadan tekrar ettiler. Demirel, seçim öncesi miting meydanlarında milletin önünde Kur’an-ı Kerim’i öperek arkasından bu klişeleşmiş tekerlemeyi söylemeden edemezdi. Kırk yıl bu milleti böyle kandırdı.
Öyleyse kimse kusura bakmasın, bir kimse, bu tür laflar la, dini devletten ayıran laikliği kabul edip anayasada mutlaka kalmasını savunarak Allah’ı hayata müdahale ettirmeyip, ondan sonra da “Ben de Müslümanım” demeye kalkmasın. Çağdaş anlamda bunun adı “İlkesel şirk”tir. Yoksa Mekke müşrikleri de, kırka yakın ayette beyan edildiği üzere “Yerin göğün rabbi kim? Yedi kat semanın, arşın rabbi kim? Yaratan, öldüren, gökten yağmur yağdıran, yerden nebat bitiren kim?” diye sorulan sorulara “Allah’tır” diyerek kozmik anlamda Allah’ın varlığını kabul ediyorlardı. Ama onlar Allah’ı hayata müdahale ettirmiyorlardı.
İşte sadece Allah’a ve emrettiği ibadetlere inanıp da İslam ceza hukukunu ve muamelatla ilgili hukuku devletten çıkarıp atarsanız, şu ayete muhatap olursunuz: “Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyor, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında rezil ve rüsvay olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde de onlar, en şiddetli azaba iletilecekler. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.” (2Bakara:85).
Bu çarpık inanıştan da; “Türk vatandaşı; İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza muhakemeleri yasasına göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişidir” şeklinde acûbe bir “Türk vatandaşı” tipi ortaya çıkar.
Sevgili Özışık kardeşler! “Biz de hoca çocuğuyuz” ayağına yatmadan, kibrinizi kırın ve bir Cuma günü Ayasofya camisine gidin. Mehmet Boynukalın hocanın arkasında cumanızı kılın. Mehmet hocanın elini sıkın. Özür dileyin ve dizinin dibine oturun, bir İslam Hukuku profesöründen, şeriat ne imiş, laiklikle şeriat aynı çuvala girer miymiş ve “laik Müslüman” olunur muymuş? Dersini alın. Sonra da “Atatürk laikliği” de dâhil her tür laiklik takıntısının tek bir zerresini bile kalbinizde bırakmayın ve bu konuda Allah’a da tövbe ederek hayatınızda temiz bir sayfa açıp “Marka Müslümanlığından” kurtularak, kalan ömrünüzü “Hakiki Müslüman” olarak tamamlayın.
Peygamberimiz bile “Ey kızım Fatıma! Peygamber kızı olduğuna güvenme. Allah’ın azabından amellerinle kendini kurtar” (Müslim, İman,89) buyururken, sizin hoca çocuğu olmanızın size ne faydası var? Siz, önce laikliği reddederek imanınızı kurtarın ve sonra da amellerinizle kendinizi Allah’ın azabından koruyun. Demedi demeyin, benden size dost tavsiyesi.