Özgüvenini ayağa kaldırıp kabuğunu kırabilenler

Seyfullah Koyuncu
Eğer ki dünyada söz sahibi bir ülke olmak istiyorsanız, oyunun bir figüranı değil de bizzat oyunu kuran ülke olmak istiyorsanız, uluslararası arenada meydan okumalara imza atan bir ülke olmak istiyorsanız gerçekten işiniz zor, yolunuz çetindir.
 
Çünkü bu, güç gerektirir.
 
Dünyayı yöneten, küçük devletlere yön çizen, adeta dünyaya jandarmalık eden ülkelerin hepsinin özelliği ortaktır aslında.
 
Teknoloji ve savunma sanayiindeki ilerlemeler…
 
Sömürü düzeninin ayakta kalması için onların en büyük yardımcıları; teknolojileri, sanayi, fen ve siyasetteki üstünlükleri oldu hep. Kara, deniz ve hava hâkimiyetleriyle ilgili sayısız teknolojiler geliştirirken, bunun pratiklerini de ülke ülke bölge bölge hayata geçirmeyi ihmal etmediler.
 
Yani teknolojik ilerlemelerini kullanarak, dünyayı küçük bir köy haline getirdiler.
 
Bu sömürgeciliğin mağdurları da ne yazık ki özellikle bu yüzyılda sadece Müslüman ülkeler oldu.
 
Yeri geldi yer altı zenginliklerini, yeri geldi insan kaynağını, yeri geldi doğasını ve oksijenini bile sömürdüler Müslümanların.
 
Batı dediğimizin refahı, her defasında bu mağdur ülkelerin sırtında yükseldi.
 
Paris’in kaldırım taşlarının altında Afrikalıların, Newyork’un gökdelenlerinin ışıltısında Ortadoğulu Müslümanların, Brüksel’in meydanlarında Kongoluların göz yaşı, kanı, teri ve izzeti harç yapıldı.
 
Sömürdükçe büyüdüler, büyüdükçe sömürdüler.
 
Ne yazık ki Müslüman ülkeler bu konuda bir adım atamadı. Müslümanların bu konuda adım atamaması aslında iş bilmezliklerinden değildi. Özgüven eksikliği ve hainlikler silsilesi bu ilerlemenin önündeki en büyük engeldi.
 
Özgüvenini ayağa kaldırıp kabuğunu kırabilenler ise her defasında bastırılmaya çalışıldı.
 
Bu makus talihe ve tarihe dur diyecek tek bir ülke oldu bunca zamandır. O ülke tabi ki Türkiye’den başkası değildi.
 
Türkiye ayağa kalktıkça onlar vurdu. Onlar vurdukça Türkiye bir kez daha ayağa kalktı!
 
Yeni bir yıldız, yeni bir hami doğurdu dünya!
 
Sırtlan sürülerinin; acımasız, sömürgeci ve zayıflara hayat hakkı tanımayan bir biçimde, aslan payını kapma kavgası tam gaz devam ederken; meydan okumalara ve rekabete en çetin şartlarda bile hazır bir Türkiye doğdu.
 
Üstelik sadece kendi adına değil, tüm kardeş ülkeler adına başka bir dönemin kapısını aralayan Türkiye doğdu.  Savunma sanayisi ve teknoloji alanında gelinen nokta tüm kardeş ülkelerin de umudunu yeşertti. Bu alanlarda alınan mesafe, göğüs kabarttı, öz güven artırdı.
 
İşte bu özgüvenin dalga dalga her mazluma hakim olması adına, teknoloji, bilim ve savunma sanayii alanında yapılan her proje, atılan her adım bizleri çok mutlu ediyor.
 
Bu mutluluğun en çarpıcı örneğini daha 1 hafta önce TEKNOFEST; tam adıyla Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali’nde yaşamıştık hepimiz.
 
Şimdi yine o gururun bir benzerini de bu şehirde yaşıyoruz.
 
Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Konya Bilim Festivali, 8'inci kez kapılarını açtı.
 
ASELSAN, BAYKAR, ROKETSAN, HAVELSAN ve TÜBİTAK'ın da bulunduğu Türkiye'nin önde gelen savunma sanayi ve bilim-teknoloji kuruluşları, Konya’da da bizi gururlandırıyor.
 
Savunma sanayimizin göz bebekleri; Atak helikopteri, Gökbey, İnsansız Hava Aracı (İHA) Bayraktar ile TÜMOSAN Zırhlı Personel Taşıyıcısı, gençlerimizin ufkunu sonuna kadar açacak.
 
Bilimsel etkinliklerin, yarışmaların, simülatörlerin olduğu festivalde, doğa ve tarım, robotik ve kodlama, teknoloji ve tasarım, uzay ve havacılık gibi alanlarda gerçekleştirilen atölyelerde katılımcılar, bilimsel bir keşif sürecine aktif şekilde dahil oluyorlar.
 
4 gün sürecek olan ve her gün 11.00-18.00 saatleri arasında gezilebilecek olan bu festivalin, ufkumuza, umudumuza ve geleceğimize katacağı güzellikler için çok heyecanlıyım.