Reklam dünyası büyülü bir dünyadır.
Müşterisine sunduğu ürünü vurucu bir mesajla aktarmak ve müşteriyi kendi ürününü etkili bir dille almaya ikna etmek reklamın en temel amacıdır.
Bu mantıkla kendi ürününün cazibesini doğru bir dille anlatması gerekir satıcının.
Bunun tersi bir mantık düşünülebilir mi?
Örneğin bir tavuk firması düşünün.
Televizyonlarda çıkan reklamlarda kendi ürününü anlatmak yerine rakip firma tavuklarının yetersizliği hakkında mesajlar verdiğini düşünün.
Yapabilir elbette. Ancak doğru bir satış stratejisi olmaz.
Nitekim elinizde bir ürün varsa ve bunu satmak istiyorsanız bunun yolu farklı firma ve ürünü kötülemek değil, kendi ürününüzü doğru anlatmak olmalı reklam vermekte, halkın karşısına çıkmaktaki amaç.
Buradan CHP’nin alkışlıyoruz sloganlı reklamlarına geleceğim.
Televizyonda CHP’nin alkışlıyoruz sloganlı reklamları dönüyor.
Reklamın temel mesajına bakıyorum. “Oy verin gitsinler” diyor.
Düşünmeden edemiyorum.
CHP bir parti...
Siyasi partiler seçmenin karşısına çıkarken ortaya bir vaat koyarlar. Kendilerinin seçilmesi halinde neler yapabileceklerini anlatırlar.
Ancak CHP’nin reklamlarına bakınca tek bir mesaj içeriyor. “Bize oy verin, Ak Parti gitsin”
İyide neden gitsin?
Bu sorunun yanıtı yok.
Ya da Ak Parti’yi neden gönderelim?
Bir başka soru, Ak Parti gitti diyelim, yerine sen gelince ne yapacaksın?
Nasıl yöneteceksin ülkeyi?
Ne sunacaksın bize?
Kendi yapacaklarını anlatmak yerine “Ak Parti gitsin de…” temeli üzerine bina edilmiş bir seçim kampanyası, gerçekten ilginç.
Aslında CHP hep böyle...
90’lı yıllarda bir seçim kampanyasından hatırladığım CHP sloganı var. “Sağ mı gelecek? Hadi canım sende!”
İçi boş, sadece sol seçmeni kendinde toplamak amacıyla yani sağın gelişiyle korkutan bir slogan. Başarılı oldu mu? Elbette hayır…
Ülkemizde ciddi bir muhalefet sorunu var. CHP maalesef kendini güncelleyemiyor.
Bu yüzyılın siyaset anlayışından uzak…
İktidar olamayacağının da farkında...
Bu yüzden tek amaç Ak Parti’nin oy kaybetmesi. Bir koalisyon umudu…
Ak Parti ve CHP’yi lütfen karşılaştırın. İkisi arasındaki fark o kadar bariz ortaya çıkıyor ki.
Bir tarafta hızlı trenler, Kanal İstanbul, metrolar, 3. Havaalanı, 3. Köprü, İzmit Körfez Geçidi, yerli uydu, yerli insansız hava aracı, yerli savunma sanayi…
Bu liste daha uzayıp gidiyor.
Öbür tarafta asgari ücret 1.500 TL olacak…
Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyup söyleyin, kıyas kabul edilemeyecek bu durumu nasıl açıklayalım?
Asgari ücret nedir?
Bir işverenin çalışanına ödeyeceği ücret…
İyide işverenin cebindeki parayla çalışanına vereceği ücreti Kemal Kılıçtaroğlu neden belirliyor.
Bir patronun ilginç bir açıklaması var. Benim paramla hovardalık yapıyor diyor… Adam haklı…
Verdiği asgari ücreti devlet vermiyor ki…
O parayı işveren verir.
Bakın, eğer ülkede asgari ücret o çıtaya çıksın işsizlik patlar. Ülke ekonomisi 3 senede tarumar olur. Yeniden enflasyonlu günlere döneriz.
Yeniden başbakanlık kapısında Başbakan’a yazar kasa fırlatacak esnaflarla dolar taşar başbakanlığın önü.
“Oy verin gitsinler” demek kolay.
13 yılda ülkede yapılan onca hizmete karşın sen ortaya ne koyuyorsun, onu bir görelim.
Bu işler öyle “benim adım Kemal” demekle olsaydı, Bizimkiler dizisinin Cemil’i İstanbul’a belediye başkanı olurdu…