15 Temmuz;
1918’de tesis edilen müesses nizamın Türkiye’yi teslim alma stratejisinin çöktüğü gecedir. Tabi bu strateji çökertilirken 251 şehid verdik.
Bugün okyanus ötesi stratejilere ‘hayır’ diyebiliyorsak,
Telaviv’deki otoriteye ‘one minute’ diyebiliyorsak…
‘can verme sırrına eren’ 251 şehidimiz sayesindedir.
15 Temmuz gecesi bütün teşkilatı ile meydanları dolduran milli iradenin istinatgahı Eğitim-Bir-Sen olarak 251 hatm indireceğiz ve 251 şehidimizin serdarı Ömer Halisdemir’in mezarı başında şehidlerimizin ruhaniyetlerine hediye edeceğiz.
Rabbim kabul buyursun.
Bu duyurunun ardından 15 Temmuz 2016 ihanet gecesinde, daha gece yarısı bile olmamışken, saat 23.53'te sosyal medyadan yaptığımız bir çağrıyı hatırlatmak istiyorum;
‘Milli iradeye kasteden kökü dışarda nevzuhur yapılara karşı devlet tedbir almalı diye 3 yıldır çağrı yapıyorduk. Ümmetin son bağımsız kalesine operasyon yapılıyor. Milli iradenin temsilcisi güçler insiyatif almalıdır. Devlet ise süreçten ders almalı, had bilmesi gereken unsurlara haddini bildirmelidir.’
15 Temmuz takvimlerde bir yaprak değildir!
15 Temmuz günlerden bir gün de değildir!
15 Temmuz bir milattır.
‘Bu Ülkeyi Kim Yönetecek?’ Sorusuna cevabın verildiği tarihtir. Cumhurbaşkanımızın O ihanet gecesine dair şu sözleri iktidar mücadelesinin çerçevesini çizmektedir; ‘Bugün geriye dönüp baktığımızda, Türkiye'nin yıllarca yalanla, iftirayla, çarpıtmayla, boş sözle, hamasetle ülkesine ve devletine sahip çıktığını iddia eden güya seçkinlerin istismarına maruz kaldığını fark ediyoruz. 15 Temmuz'da darbeci teröristlerin silahları ölüm kusmaya başladığında, bu istismarcıların hiçbiri ortada yoktu. Sokakları, meydanları dolduranlar, tankların önünde yatanlar, namluların karşısında dikilenler seçkinler değil bu ülkenin ortalama vatandaşıydı.’
Bir hassasiyet uyarısı;
O gece meydanlara çıkanlar, Sütçü İmam’ın Maraş’ı Kahramanmaraş yapan çağrısındaki hissiyat ile meydanlara çıkmıştı. Kitlenin motivasyon kaynağı hamiyeti milliye idi ve bu milletin hamiyeti, kimliği din ile inşa edilmiştir. Dini bir kavram olan şehadet ile seküler bir kavram olan demokrasinin bir tamlama yapılarak kullanılması, 251 şehidimizin ‘Demokrasi Şehidi’ olarak tanımlanması doğru değildir. Bu detayın ardından;
15 Temmuz gecesini hatırlayalım;
Tüm renkleri ile İslami STK'lar alan hakimiyetini tesis etmişti. Ardından milli hassasiyet taşıyan herkes, post-modern işgal girişimini engellemek için meydanları doldurmuştu. İşte Global Monarşi olarak kodlanmış emperyal siyonizmi, ne-con faşizmini gerileten, korkutan bu milli sivil duruş olmuştur, bu alan hakimiyeti olmuştur, bu örgütlülük olmuştur.
15 Temmuzdan ders alan Global Monarşinin yerli işbirlikçileri, atomize olmuş müslüman toplumun darbelere direnecek organizasyon yeteneğini kaybedeceğini değerlendiriyor. Analiz doğru. Genelde Devlet, özelde Cumhurbaşkanımız ile İslami STK'lar arasındaki duygusal aidiyeti, davranışsal uyumu bozacak son günlerde gördüğümüz kirli atraksiyonların ardındaki strateji budur.
FETÖ Terör Örgütü gibi işbirlikçi terörize yapılarla en etkili mücadeleyi kadim Anadolu irfanından beslenen İslami STK'lar verebilir. FETÖ Terör Örgütünü cemaat olarak kabul edeceksek ki değildir, panzehiri yine geleneğin testinden geçmiş Anadolu’nun irfanından beslenen ehli sünnet cizgisinde ki cemaat, cemiyet, tarikat olarak adlandırılan dini yapılardır. Türkiye’yi yöneten kadroları yetiştiren İslami STK’lar olarak bir durum muhakemesi yapmamız da gerekiyor. 28 Şubat sürecinden sonra ihmal ettiğimiz insan yetiştirme işine, asli vazifemize tüm enerjimizle yeniden/yenilenerek dönmeliyiz, insana, gençliğe yatırım yapmalıyız. Bizi çağların ötesine taşıyacak olan bu stratejidir.
Tabi bu süreçte, üniversiteler Bizim için çok önemli.
Yargı ve güvenlik bürokrasisi ile birlikte FETÖ terör örgütünün stratejik önceliği üniversiteler idi. FETÖ, dersane/okul sistemi ile yaygın insan kaynağına ulaşırken, üniversiteler bu insan kaynağının nitelikli hale getirildiği kurumlardır. Bu nedenle, FETÖ’nün etkin olduğu üniversiteler FETÖ ile mücadele konseptinde konsültasyona alınmalıdır. FETÖ’nun etkin olduğu dönemde rektör, rektör yardımcısı, dekan, genel sekreter, daire başkanı olarak görev yapan bürokratlar, ilişkileri ve icraatları üzerinden tekrar konsülte edilmelidir. Tabi FETÖ’nun doğumunda ana rahmi, vasat görevi ifa eden 28 Şubat kalıntısı taşeron yapılarda FETÖ ile mücadele konsepti çerçevesinde eylemleri ve kadroları ile birlikte yeniden tetkik edilmelidir.
Akademiye dair özel dipnot;
Sayın Bahçeli'nin 15 Temmuz ve sonrasındaki duruşu takdire şayandır. Bu duruşu ve kararlılığı ile Sayın Bahçeli, milletin kadim hafızasında müstesna bir yer etmiştir. Dikkatimizi celbeden bir başka husus ise, 15 Temmuz öncesinde Yurt Sulh Konseyi ile işbirliği içindeki yapılarla iş tutan, konum belirleyen bazı çevrelerin ki, bu çevreler içinde akademisyenler önemli bir yer tutmaktadır, Sayın Bahçeli’nin etrafında tekrar konumlandığı görmekteyiz. Hatalı bir konumlanmadan vazgeçiş ise kabul edilebilir ancak bir hesabın parçası ise aman dikkat.
Özetle;
Prof. Dr. Muhsin Kar hocamın;
‘Batı, İsrail karşısında düzenli bir ordu ve çalışan bir devlet bırakmamak için elinden geleni yapacaktır.’ tesbitinin altını çiziyorum. Hazırlıklı olalım…