Osmanlı döneminde cinayet vakalarında dava neticelendikten sonra ya kısas yapılır, yani suçlu öldürülür ya da ailenin isteğine bağlı olarak katilin diyet ödemesi sağlanırdı.
Osmanlı şeriyye sicillerinde, yani mahkeme kayıtlarında cinayet ve diğer suçların nasıl cezalandırıldığına dair teferruatlı bilgiler vardır. Bu vakalar sadece Müslümanlar arasında değil Müslüman-gayrimüslim veya iki gayrimüslim arasında da olabiliyordu.
Mesela, Eyüp Mahkemesi'nde 18. yüzyılda kaydedilen bir vakada Arnavutluk'taki Premedi Kazası'ndan olan Preko isimli biri, Dimitri tarafından tüfekle öldürülmüştü. Ceza olarak kısas, yani öldürülme karar çıkacakken maktulün eşi ve çocuklarının geçiminin sağlanması için cezası diyete (cinayet ve yaralamalarda mağdur tarafa ceza ve kan bedeli olarak ödenen mal) çevrilmişti.
Osmanlı Devleti Şer’i kuralların uygulanması hususunda asla taviz vermemiştir. Özellikle Önemli Tasavvuf alimlerinin yaşadığı, Şeyhülislam olarak vazife yaptığı dönemlerde İslami kurallara uyma konusunda çok hassas davranılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Döneminde İstanbul Kadısı olarak vazifelendiren Ebu Suud Efendi’nin Hukuk işlevi o kadar tavizsis işlenmiştir ki Kanuni Sultan Süleyman’ın dahi dikkatini çekmiştir.
FATİH SULTAN KADI HUZURUNDA
Gene aynı şekilde İstanbul’un Fetfinden sonra Fatih Sultan Mehmet vazifesini yapan Mimarın kolunu kesmişti. Eli kesilen Hıristiyan Mimar, Kadı Hızır Bey’e gidip Fatih’i dâvâ etti. Fatih’e devlet silsile-i merâtibinde hitap tarzı; Es-Sultan İbnü’s-Sultan el-Gāzî Ebu’l-Feth Muhammed Hân-ı Sânî iken “Hızır Bey, Padişah’a, tebaadan herhangi bir insana karşı kullanılan hitapla; Murad oğlu Mehmed, şu saatte mahkemeye gelin! şeklinde celp gönderdi.”
Nihayetinde Mahkeme Padişahın haksız olduğuna ve Kısas uygulanması kararı yani Padişahın kolunun kesilmesi kararı alındı. Bu Ahlaki ve Hukuki kuralların uygulanmasında Padişahın dahi ayırt edilmediğini gören Hristiyan Müslümanlığı kabul etmiş ve Fatin Sultan Mehmet kişinin geçimini karşılamayı kabul etmiş tarafına bir ev ve gelir tahsis etmiştir
Osmanlı Hukuk Mahkemesi Minyatürü
Bazı davalarda aile ile katil şüphesiyle dava edilen kişiler arasında anlaşıldığı örnekler vardır. 1633 yılında Rumeli mahkemesine yansıyan bir davada İbrahim kızı Saliha Hatun, kızını öldürdüğü gerekçesiyle Mustafa oğlu Ahmed Beşe'yi suçladı. Ahmed Beşe bu suçlamayı kabul etmedi ve delil yetersizliğinden serbest kaldı. Müteakiben Saliha Hatun ile aralarında 3 bin akçe karşılığında sulh oldu.
İspat edilemeyen davalardan biri ise 1749'da İstanbul'da yaşandı. Avanis oğlu Abraham ile karısı İsa kızı Nazlı, çocukları Tekhur'u öldürdüğü gerekçesiyle Mehmed oğlu Hüseyin'den şikâyetçi oldu. Ailenin ifadelerine göre Tekhur, Kumkapı dışında kömür deposu önünde sol göğsünün üst kısmından yaralanmış ve ölmüştü. Mehmed oğlu Hüseyin söz konusu iddiayı kabul etmeyince durum aydınlatılamadı.
Osmanlı Devleti’de İslam Hukuku ile hareket etmiş Allahı’ın kurallarını tatbik etmiş ve huzur ve Adalet içerisinde 623 yıl hüküm sürmüştür. Osmanlı’nın yıkılışı olaylarına baktığımızda sebeplerinden bir tanesinin de Kur’an-ı Kerim’in raflara kaldırılması olduğunu rahatça görebiliriz.
Günümüzde ise Kadın Çocuk demenden insanlar öldürülüyor, İstismara uğruyor ve canice katlediliyorlar. Bu Bazen bir komşu bazen ise öz akrabası olabiliyor.
Canı Yakanın hükmü ise Canı yanana sorulmadan üzerindeki etkisi incelenmeden hüküm veriliyor, yada arka kapıdan serbest bırakılıyor.
İnsanlarımız ise Allah ve hükümlerini sadece kamuoyunu sarsan bir olay olunca hatırlıyor, Şeriata hayır diye nidalar atanlar sadece bu durumlarda İdam gelsin demeye başlıyorlar.