Bu haftanın yazısını çevre bilincinin oluşma süreci ve bu sürecin dinamikleri, sürecin bilinçle olan bağıntısında beşere düşen görevlerin neler olması ya da olduğu hususunda birkaç not düşmek ve bunu da deneme niteliğinde aktarma niyetindeyim.
Çevresel şartlar insanoğlunun tarihten bu yana yaşam alanı bulduğu bir biyomsal ifadenin daha özelinde habitat dediğimiz, yaşamsal alanın içeriği, yaşamsal standartların sürdürülebilirliğinde önemli gözükmektedir. Aslında yaşam alanının kendi içinde ki döngüsünün ev sahipliğinde yer edinen insan da bu döngünün korunması ve bir bilinç alanını inşa etme süreci de doğanın kendi devinimsel sürecinde yer edinmektedir. Yani bir bilinçlenme sürecinin doğanın içinde yer edinen beşerin kendiliğinden edinmesi gereken bir süreçten uzaklaşması, kendi asli unsurlarından uzaklaşma gibi bir durumu ortaya çıkarmaktadır ki, bu bir bilinçlilik durumundan uzaklaşma durumu demektir.
Çevre bilinci mi dersiniz adına ya da bilinç sahibi olma durumunun doğanın kendi içinde ki bilincinden sıyrılıp, yeni bir bilinç ya da bilinçlendirme sürecine girmek mi dersiniz bilemem fakat bu bir bilinç durumundan ziyade doğanın kendi bilinç düzeyine insanın yaşamsal formu, doğanın bilinç düzeyine entegre olamama durumu gibi gözükmektedir. Bu da çevre bilincinden beşeriyetin uzaklaşması durumunu, tabiatın dengelerinin beşeriyet merkezli değişmesi, sonuçta doğanın kendi içindeki dengesine zarar verecektir. Tabi bu zarar çevrenin bilincine, özelinde ise uzun vadede beşeriyetin bilincine de zarar verecektir. Çünkü çevrenin bilinci bir üst küme ise alt küme de beşeriyetin bilinci yer almaktadır. Beşer üst kümeye entegre şeklinde yaşamsal alanından uzaklaşması gibi bir durum doğanın tümel dengesini bozacaktır.
Çevresel bilinç düzeyinin artırılmasında dinamiksel alanın alt küme de inşa edilmesi gerekir mi? sorusunun cevabı aşikâr, fakat bura da çevresel dinamikler den, beşeriyetin bu anlamda ilk değinilmesi gereken yeri, pergelin sabit kısmına yerleştirmek gerekir. Pergelin sabit kısmında; yaşam alanı, beslenme alanı, ifadeleri doğanın kendi içinde beşeriyetin çevresel bir bilince sahip olmasında, yeterli kanıyı oluşturacaktır. Doğanın tahribatı doğrudan pergelin sabit kısmında ki ifadelerin yok olma gibi bir durumu ortaya çıkaracaktır ki, bu daha benmerkezci bir düşünce dahi olsa beşeriyetin, doğal ortamlar olan atmosferinden hidrosfere, hidrosferden litosfere, litosferden biyosfere kadar, özellikle biyosfer dediğimiz kürenin ortak kümenin merkezinde yer alan bu kısma da ciddi zararlar verecektir.
Beşeriyete düşen görevin bu denklemde ne olup olmayacağı hususunda ise; en yalın haliyle beşeriyetsel bir bilincin, doğasal bilince entegre edilme sürecinin, korumacı ve kollayıcı bir anlayışla, bireysel nitelikte oluşmasını sağlamak gerekir. Beşeriyetin de kendi çevresinden başlayarak doğanın kendi içindeki dengesini korumanın önemine yönelik ilmi anlamdaki çalışmaların geliştirilmesi, bilinçlendirilmesi yönünde eğitimleri birey bazlı göz ardı etmemek gerekir.
Vel hâsılı daha basit anlamda ise doğayı korumak ve kollamak asli görevimiz olmalıdır. Yeşil vatan niteliğindeki ormanlarımızın varlığını devam ettirmek, ormansız köyün susuz çeşmesinin olmadığı gibi olumsuz durumlarla karşılaşmamak adına, çevrenin bilincine ve kurallara uymak gerekliliğini bir görev bilip bireysel anlamda, geleceğe yönelik sahip çıkmak önceliğimiz olmalıdır. Orman, köy, su bu üç kavram doğa ve beşeriyet dengesinde adeta konunun özeti niteliğinde, düşünmekte fayda var.
Kalın sağlıcakla…