Fakir Baykurt’un, romanlarının birisine (Irazca’nın Dirliği olabilir) yazdığı önsözde yapmış olduğu bir değerlendirme şöyleydi. ‘’Şavşat’ta görevliyim. İstedim ki bir Şavşat romanı yazayım. Bütün karakterleri de Şavşat’tan seçtim. Romanı bitirip okuyunca gördüm ki karakterlerin hepsi Tefenni’li. Demek ki ben, istesem de çocukluğumu geçirdiğim Tefenni bilincini aşamıyorum. Tefenni benim kişiliğimin bir parçası olmuş.’’
Yetmişli yılların başında okuduğum bu önyargı retoriğini, günümüz psikolojisi, önyargının, hayatın erken dönemlerinde başladığını, inançlarla sonradan meşrulaştırıldığını yetişkinlik döneminde yok edilmeye çalışılsa bile tamamen yok edilemediği şeklinde özetlemektedir.
Ancak entelektüel önyargılarımızı kısmen de olsa değiştirmenin mümkün olduğu; çok sayıda denek kullanılarak kanıtlanmış olmasına rağmen, psikolojik araştırmaların çoğu ABD kaynaklı olduğu için bizim toplumumuz açısından tayin edici olduğu konusunda emin değilim. Çünkü bizim toplumumuzda ,bırakın entelektüel tanıma uymayan önyargıları, bazı basit tercih ve düşünce kalıplarının bile değiştirilemediğini apriorik(deneysiz) olarak biliyoruz. Örneğin biz, siyasi seçenekleri, entelektüel kategoride görmediğimiz halde bile değişimin kolay olmadığına onlarca şahitliğimiz vardır.
‘’ Erdoğan gerçekten büyük hizmetler yaptı ama ben CHP’li bir aileden geliyorum ve oyumu CHP’ye vereceğim’’ düşüncesinin size göre entelektüel bir boyutu varsa, o zaman yarı klan kültürünü izah etmede zorlanırsınız demek istiyoruz.
Şuna itiraz hakkım olmadığını kabul ediyorum. Bireyin engin bir kültürel donanımı var da, bir gerçeklikle tanışma istek ve iradesi taşıyorsa; profan (kutsal olmayan) her düşüncenin, zaman alıcı olup bireye acı verse de, tamamen değil ama özünde değişebileceği kanaatindeyiz. Değişmeyen kısım da zaman içinde bilincimizin dışına çıkacağı için bir anlam ifade etmeyecektir tezinden yanayız. Bizim toplumumuz için bu bilinç, şimdilik temenni gibi görünüyor. Çünkü düşmansız düşünemiyoruz.
Entelektüel boyutlu sosyal bilimlere göre, matematiksel sonuç kullanan ilimlere daha şefkatliyiz ve usa vurmadan kabule hazırız nedense? Hukukun da, bir sosyal bilim olduğunu atlarız ama Toriçelli’nin deniz kenarında cam boruyla yaptığı deneyde kullandığı yüz değerini, ne münasebet neden yüzelli değil diye sorgulamayız? Bu kabulün de bir önyargı olduğunu düşünmeyiz.
Öyleyse, sorgulamayınca değiştiremiyoruz ama önce kendimizi.
Biliyorum önyargı çok sevimli gelmiyor hepimize ama önyargı olarak tasarladığımız karşı tarafın düşüncesine de kendi önyargılarımızla karşılık veriyoruz; gene de suçu zavallı kelimeye yüklüyoruz.
Kelime değil suç metaforu sanki.
O halde bir iklim değişikliği yapmak istiyoruz hazırsanız.
Dini motifli önyargıları, kök derinliği sebebiyle değiştirmenin mümkün olmadığını duygusal zeka uzmanı Daniel Goleman söylediği için değil; kendi toplumumuzun değer yargılarına olan güvenimizden dolayı kabul ettiğimizi buraya kaydediyorum. Çünkü inanç, duygular alemidir zaten. Başka türlü olsa, ona inanç denemezdi ki.
Tevhid inancını, onun Peygamberiyle birlikte ilk nefeste kulağımıza ezan sesiyle yerleştiren ecdadımıza nasıl teşekkür etmem? Neden rahmetle yad etmeyeyim? Ne güzel… Ben tevhidi değiştiremiyorum ama illa değişmem gerekiyorsa o beni değiştiriyor; hem de ufkumu, ölümün ötesine taşıyarak; hem de cennet gibi peygamberleri, şehitleri, evliyaları toplayacağı bir mekan vaadinde bulunarak. Ben bu önyargıyı ölümüne seviyorum arkadaş, değiştirmek de istemiyorum. Bu önyargımın emrettiği davranışlarımı eleştirenlere de müteşekkirim; önyargımın daha da güçlenmesine sebep oldukları için. Bizim gibi böyle önyargı sahiplerini de çok seviyorum. Selamlar.