Onurlu Acılar ya da Acının Onurlusu

Hakan Bahçeci

Hayatı yaşamaya ve anlamlandırmaya başladığımız andan itibaren "acı" hep oldu. Ne acılar çektik ve ne acılar çektirdik kim bilir? Belki de en anlamlı ve en derin acıyı hayatı anlamaya çalışırken çektik. Neden hep acı ve ne kadar acı?

Annemize acı çektirdik, daha doğarken, yemediğimiz ve giymediğimiz için ve elbet ne kadar çok düşüp kalktığımız için. Yanı başımızda ateşler içinde yanarken biz, uğurlarken cepheye ve belimizde kırmızı bir kuşak varken beyaz gelinliğimizle, tamam sevinçte vardı acıyla birlikte lakin…

Babamıza acı çektirdik bizi anlamadığı için ve ne erken kaybettik köşede otursaydı öyle, başımızda olsaydı ve ne acıydı keşke babamda yanımızda olsaydı derken.

Aşk acısı çektik, uykusuz kaç gece geride kaldı ve kaç acı dolu arabesk şarkılar dinledik. Aşkın acısı üstüne ne şiirler döşendik en şairlerden daha delice. Nefreti, aşkla tanıdık, acıyı bal eyledik tarifi zor ve imkânsız hayallerin peşinde.

 Ayrılık acısı da yaraladı bizi, bazen el salladık giden sevgilinin peşinden bazen ardımızda bıraktık yavuklumuzu çekip giderken.

Dostlarımızın kederlerine ortak olduk, acıyı paylaştık acı olduk, düşmanlarımızın acılarına sevinelim dedik acınır olduk. Güldük kimi zaman acınacak halimize, sevinçten de oldu ağladığımız ne yazık acıyı bırakmadığımız.

Kavgalarımız oldu, sevinçlerimiz, zafer çığlıkları attık kimi zaman ve yenilginin acısını da tattık çoğu zaman.

Uzaklarda ağlayan bir çocuğun gözyaşlarına bizde katıldık, tel örgüler arkasında daha üç yaşında, aklı oyunda emziği koynunda çocuklarımıza yandık ve bir kız çocuğun sattığı mendili almak istedik, acı duyduk acıdık.

Şehitlerimiz oldu, ölenlerimiz. Cenazede ana olduk, eş olduk, çocuk olduk yine acı çektik.

Evlat acısını yaşayan bir peygamberimiz oldu, eziyet gören, çile çeken, yinede gülümseyen, güldüren bir peygamberimiz. Acı O’nu da buldu ve ne hoştu sabrı.

Yemeklerimiz de acı oldu, soframızdan eksik etmedik, kırmızısını, yeşilini ne de çok sevdik, acı ektik saksılarımıza ve gözyaşı ile suladık. Daha bir tatlı oldu ocakta aşımız, acılarla yoğrulduk ve kim bilir belki de biz acıyla olduk.

Başarımızda oldu başarısızlığımızda, ama acısız olmadık hiç. Hiç bir şey yoksa canımızın sıkıldığına acıdık ve belki de daha ne gerçeklerle dolu, acımamız gerekip, göremediğimiz ayrıntıları fark edemedik.

Acı şart, acı gerek, acı lazım. Derin ve anlamlı, heybetli ve masum, güçlü ve mağrur acılara ihtiyacımız var. Onurlu acılar gibi...