Önlemek Ödemekten Daha Ucuzdur

Mahmut Ali C. Körosmanoğlu

Değişen iklim değil aslında biziz. Tüketim alışkanlıklarımız ve dünyaya bakış tarzımız...

Bugün gelinen nokta itibari ile batı kültürünün son 250 yıllık başat etkisi ile dünyanın doğal dengesi değişmeye başlamıştır. Bu değişimler; Kuvvetli kasırgalar, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, seller, kuraklık gibi afetler olarak karşımıza çıkıyor. Şunu baştan ifade etmek istiyorum; dünyanın bu hale gelmesinden biz sorumlu değiliz. Bunu hamasi bir yaklaşımla değil aksine bilimsel bir hakikat çerçevesinde dile getirmek istiyorum.

Buyurun bunu kavramsal düzlemde ispatlamaya çalışalım;

Sera Gazı Nedir

Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (N2O), Hidroflorür karbonlar (HFCs), Perfloro karbonlar (PFCs), Sülfürhekza florid (SF6) gibi gazlardan oluşan ve atmosferde ısı tutma özelliğine sahip bileşiklere sera gazı denir.

Sera Gazı Etkisi Nedir

Güneşten gelen ışın ve ışıklar atmosferden filtrelenerek geçer, yer küreyi ısıtır, yer küredeki ısı kaybı da atmosfer tarafından engellenir. Atmosferin ısıyı geçirme ve tutma özelliğine sera gazı etkisi denir.

Sera gazlarının atmosferdeki miktarı sera gazı emisyonunu ifade etmektedir. Sera gazı emisyonları insan faaliyetlerinin etkisiyle olabilmektedir. Fosil yakıt kullanımı, ormanların tahribatı, sentetik gübre kullanımı, endüstriyel süreçler sera gazı emisyonunu artıran insan kaynaklı durumlardır.

1750 ile 2019 yılları arasında ülke emisyonlarının dağlım oranları şu şekilde olduğu tespit edilmiştir. ABD, %24,8 emisyon hacmi ile birinci sırada. Onu %17,4 ile Avrupa birliği ülkeleri, %13,3 ile Çin, %6,9 ile Rusya, %4,7 ile İngiltere, %3,9 ile Japonya takip etmiştir.

Türkiye’nin bu yıllar arasındaki dünyayı kirletme oranı %0,6’dır. Bu rakamlar Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş milletler genel kurulundaki tarihi konuşmasında ifade ettiği resmi rakamlardır.

Bizim inançlarımız kültürümüz bizim tabiatla ilgili uymamız gereken kuralları da belirliyor. Biz bu dünyayı gelip geçici bir mekân olarak görüyoruz dolaysıyla bir emanet mantığı ile dünyaya yaklaşıyoruz. İnanan bir kimse kendi sahip olduğu şeyi yeri geldiğinde saçıp savurabilir, oysa emanet olarak gördüğü bir şeyin kılına dahi zarar gelmesini istemez. İşte bizim dünyaya bakışımız budur.

Dünyayı, çevreyi, iklimi bir emanet olarak biliriz. Çevreyi, iklimi, dünyayı koruyacak olan kanunlar değil erdemlerdir. Bugün bunları kanunlarla komaya çalışıyoruz. Kanunlarla nereye kadar koruyacağız...Herkesin başına bir polis dikemeyiz ki ya da herkese yirmi dört saat canlı yayın yapacak bir kamera yerleştiremeyiz !!!Kanunlar elbet olacak ancak erdemlerin tıkandığı, işleyemez hale geldiği yerde devreye girecek şekilde olmalı...

Osmanlıda da durum tamda bu idi. Osmanlıda 1602 yılında Üsküdar’da bir hanım sohbetler düzenliyor, evlerde, camilerde vs. yerlerde... Genel olarak inanç ve iman konularından bahsediyor. Halk yaşama dair, hayatın pratiklerine dair birtakım sorular soruyor. Bu sorulara genel bir cevap olmak niyeti ile halktan gelen talepler üzerine bir ilmihal kitabı yazıyor. Daha doğrusu bir hayat bilgisi kitabı. Satır aralarında şunu görüyoruz ecdat bugün ki insanlığın geldiği seviyeden çok çok üstünde bir tabiat bilincine sahipmiş. Burada ecdadımızın insana, hayvana, bitkiye, tabiata nasıl muamele edeceğini anlatan bölümler var. Hukukul-hayvan diye bir bölüm var. Nedir bu? Hayvanlara nasıl davranacağını anlatılıyor. Evde beslediğin kedi, köpek, koyun, keçi, at vs. hayvanların haklarını anlatan bir bölüm.

Hukukul-nebat diye bir bölüm var. Evindeki bitkileri, ağaçları vs. kafana göre kesemezsin, biçemezsin; bunu anlatıyor. Tabiatla ilgili uyulması gereken hususları anlatıyor.

Mehmet Edirnevinin 160’ lerin sonunda yazdığı “Fıkhul Medine” diye bir kitabı var. Şehrin Fıkhı...Bir şehir nasıl kurulur; şehir planlaması nasıl olur, okul nerede olur, çeşme nereye yapılır.

Örneğin komşunun evinin önünde bir arsanız varsa, bir ev yapacaksanız onun güneşini, ışığını engelleyemezsiniz. Hem ma’şeri vicdan hem kanunlar buna müsaade etmezdi. Bugün ruhsatınız varsa istediğiniz kadar büyüklükte bir apartman yapabiliyorsunuz. Bugün kanuni ise sorun yok.

Osmanlıda hayat bir bütün olarak düşünülüyordu. Sadece insan merkezli değil. Bitkilerin hukuku, hayvanların hukuku hatta börtü böceğin hukuku. Evet bugün iklim değişikliği ile ilgili gelinen son nokta şu; sadece insan odaklı çözümlemeler problemi halledemiyor. Yapacağınız tüm çalışmalarda tabiatın tüm bileşenlerini dikkate almak zorundasınız. Ecdat bunu yüzyıllar öncesinden yapmış, dünyanın yeni bulduğunu biz yıllar önce uygulamışız. Sorun şu ki ecdadımız ile bağımız çok güçlü olmadığı için, hatta kopuk olduğu için biz bunu bilemiyoruz. Acaba daha neleri bilmiyoruz, Kim bilir?

Mesele şu; bu dünyayı biz kirletmedik, düzenini biz bozmadık, iklim değişikliğinin sebebi biz değiliz. İklim değişikliği varsa eğer bunun için yapılması gereken, iklim değişikliğine sebep aktörleri ortadan kaldırmaktır.

İklim niçin değişiyor. Çünki tabiatın dengesini bozduk ve halada bozmaya devam ediyoruz. 2018 yılı resmi rakamlarına göre emisyon dağılımı; Çin %28 emisyon hacmi ile birinci sırada. Onu % 13’le ABD, %8 Hindistan, % 7,9 Avrupa birliği ülkeleri, %4,7 Rusya, ,%4 Endonezya ile takip etmiştir. Türkiye’nin bu yıldaki dünyayı kirletme oranı %1’ dir.

Tarım ve hayvancığın sera gazı oluşumuna etkisi elbette var. Ama bugün öyle bir anlayış var ki sanki sera gazı olumunu tarım ve hayvancılık sağlıyormuş gibi çarpık bir analyış var. Halbuki 2019 yılı itibari ile resmi rakamları baz alındığında sektörlere göre emisyon dağılımı; Enerji %72 emisyon hacmi ile birinci sırada. Onu %13,4 ile tarım, %11,2 endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı, %3,4 ile atıklar oluşturmaktadır.

Geldiğimiz nokta itibarı ile dünyada bozduğumuz dengeyi tekrar yerine getirmek için bir sürü harcama yapmak zorundayız. Dünyanın sıcaklık artışını 1,5 °C de tutmak için trilyonlarca dolar para harcanıyor. Bunun için küresel emisyonların 2030 yılında %45 azalması, 2050 yılında ise net sıfıra ulaşması gerekiyor. Bunun için yapılması gereken insanoğlunun yapacağı her işte, her eylemde sadece insanı ya da hayvanı değil, tabiatın tüm bileşenlerini dikkate alarak bir iş yapmak zorunda. Değil bir bitki küçük mikroskobik canlıları dikkate almak zorundayız. Aksi taktirde dünyanın düzeni bozulacak ve biz bu dengeyi yerine getirmek, için çok ciddi paralar harcamak zorunda kalacağız...Halbuki; Önlemek ödemekten daha ucuzdur.