Başlığın üç noktasını yazının hemen başında açarak başlamak istiyorum yazıya. Önce Başkanlık sistemini daha sonra ise milletvekillerinin seçileceği seçim sistemini tartışmalıyız. Geçen haftaki yazımızda Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı seçim paketini değerlendirmiştik. Ama seçim sistemleriyle ilgili tartışmayı bu hafta yazacağımızı söylemiştik. Başbakan Erdoğan’ın açıkladığı demokratikleşme paketinin önümüzdeki dönemde -seçim dönemi olduğunu da düşünürsek- en çok tartışılacak konu olduğunu söyleyebiliriz.
Hangi sistemin daha doğru daha uygun olup olmadığından önce şu tespiti yapmakta fayda var. Ülkemizde konu demokrasi ve ya demokrasinin en önemli araçlarından biri olan seçimler olduğunda hemen hemen herkesin mevcut seçim sisteminden şikâyetçi olduğunu biliriz. Ülkemizde hiç kimse mevcut sistemden memnun değil. Demokrasinin araçlarını seçerken cumhurun görüşlerini dikkate almamak olmaz. Herkes mevcut sistemin antidemokratik olduğunu ve parti liderlerinin kuklası olmaktan öteye gidemeyen popüler ifadesiyle “el kaldırmaktan başka bir şeye yaramayan” vekiller ortaya çıkardığını söyler. Bir ortamda seçim konusu tartışılıyorsa o tartışmada bu eleştiriyi yapan en az bir kişi mutlaka çıkar. “Seçim sistemimiz çok güzel ve biz bu sistemle devam ederek çok iyi bir şey yapıyoruz.” diyen bir tartışmacıyı ise ben şu zamana hiç görmedim.
Bu zamana kadar sürekli eleştirilen ve hali hazırda da kullanılan % 10 barajlı nispi çoğunluk seçim sistemi Başbakan Erdoğan tarafından değiştirilebileceğinin söylenmesiyle muhalefet ve bir takım medya tarafından en ideal sistem mahiyetine kavuşturuldu. Televizyonlarda ve gazetelerde hemen simülasyonları yapılıp diğer sistemlerin nasılda Ak Parti’ye yarayacağı anlatılmaya başlandı. Tabi bu acziyetin bir göstergesi. Halkın dilinden konuşmayan partileri iktidara getirecek bir seçim sistemi daha geliştirilemedi. En çok oyu Ak Parti alıyorsa bu ülkede gayet tabi ki tüm seçim sistemlerinde Ak Parti’nin önde olması gerekiyor. Aksi zaten demokrasi olmaz. Seçim sistemleri önemlidir milletvekili sayısının oluşmasında ama seçimlerde asıl önemli olan konu halkı ikna etmek ve ona sorunlarını çözeceği noktasında güvence verebilmek ve nihayetinde onun oyunu alabilmektir. Biz bu önemli nüansı kaçırıp işi bakkal hesabıyla milletvekili sayısına dökerek bir tartışma yaparsak hiçbir yere varamayız.
Seçim sistemlerinin artıları ve eksileri vardır. Mesela Başbakan Erdoğan’ın söylediği 3 seçim sistemi de tartışılan sistemlerdir. Dünya üzerinde de zaten farklı sistemler yok. Hepsinin de bir takım noksanlıkları var. Zaten o yüzden “demokrasi iyi bir yönetim şekli değildir ama eldekilerin en iyisidir” denilmektedir. Mesela Dar bölge seçim sistemini ele alalım. Dar bölgede yerel siyaset ön plana çıkacaktır. Yerel sorunlar daha çok gündeme gelecektir. Millet ile vekili arasındaki mesafe kısalacaktır, halk genel merkezden seçilen kişilere mecburen oy atmaktan ziyade kendi tercihlerini daha doğrudan ortaya koyabileceklerdir. Ancak Dar bölgede bölgesel aktörlerin hiç de demokratik olmayan yöntemlerle seçilmeleri de bu seçim sisteminin tüm dünyaca tartışılan noksanlıklarından biridir. Yine dar bölge sisteminde çoğu kimse tarafından tanınmayan fakat ehliyet sahibi olan pek çok kişiden yararlanılamayacaktır. Bölgesel bazda popüler olan kişiler nüfuzlarını, bağlantılarını ve hatta maddi imkânlarını kullanarak vekil olabilirler. Yine dar bölge sisteminin bir başka handikabı da bırakınız uluslararası düzeyde düşünüp politikalar üretmeyi ülkesel bazda dahi politikalar üretmek noktasında sıkıntı doğurabileceği ihtimalidir. Bana göre ise dar bölge sisteminin ve daraltılmış bölge sistemlerinin en önemli ortak handikabı ise siyasal istikrarın sağlanması noktasında doğacaktır. Genel Merkezden kopuk milletvekilleri ve parçalanan seçmen kitleleri partiler açısından tek başına iktidara gelebilmeyi iyice zorlaştıracaktır. Seçim barajı elbette ki anti demokratik bir uygulamadır ancak istikrarın korunması noktasında bir katkısının olduğu da yadsınamaz. “İstikrar adına demokrasiden taviz mi verilecek?” diye bir soru aklınıza gelebilir. Tabi bu da içinden çıkılması zor bir tartışmayı gündeme getirir. Neticede artıları eksileri baki olan bu sistemlerle uğraşmaktan ziyade öncelikli olarak Türkiye’nin Başkanlık mı yarı başkanlık mı bu soruyu tartışması gerekiyor. Meclisteki vekillerin hangi formatla seçileceği ise bundan sonrasının tartışması olması gerekiyor.
Yıllardır bu sistemlerle ilgili dersler almış, hem derslerde hem makalelerde hem de fikirsel tartışma ortamlarında bu seçim sistemlerini çokça tartışmış birisi olarak ben bunun içinden şöyle çıkıyorum: Türkiye Başkanlık sistemine geçip siyasal istikrarı sağlamalıdır. Daha sonrasında da yerele ve halkın birincil sorunlarına çözüm üreten bir millet meclisi ile daha geniş bir perspektiften bakan bir senato tarafından yönetilmesidir. Böylelikle ne istikrarsızlıktan beslenen Ergenekonvari çeteler ile zayıf iktidarlara diklenen askeri vesayet burada canlı kalacaktır ne de halktan ve halkın sorunlarından kopuk sadece mecliste oylamalara katılan vekiller olacaktır. Benim görüşüme göre tartışmaya yine yanlış bir yerden başladık. Başkanlık tartışmasına geri dönmeliyiz.