Ölümüne Gülmek (2)

Kezban Eymir

Devam…

 Her zorluğa rağmen civanmert bir delikanlıydı artık… Lise bitmek üzereydi…

Sırada Polis Okulu vardı… Çabuk kazanmalıydı… Ailesine tam anlamıyla “heriflik” yapma zamanıydı…

Ama alın yazısı demiştik ya… Yine karşısındaydı…

Gidemeyecekti okula… Cefakar anası hastalanmış yatağa düşmüştü… Bu defa onlar için bile olsa bırakıp gidemeyecekti… Durdu onların ve hayatın tüm ağırlığını omuzladı… İstediği ve hayal ettiği İstikbaline veda edip vefanın yanında yer almıştı.

Dur durak bilmeden çalışıyordu Mehmed… Yazın tarlada, kışın nerede iş bulursa…

Annesini de ihmal etmeden, yalnız bırakmadan… Götürmediği doktor da kalmamıştı şehirde…  Mutluydu… Her şeye rağmen…

Günler, aylar, yıllar kovaladı birbirini…

Ve askerlik… Hakkari’nin bir köyünde hudut bekleyerek ödeyecekti…

Herkes üzülmüştü bu ayrılığa… Ama vatan toprağı da beklerdi Mehmed’i… Kim bekleyecekti korkusuzca dalgalanacak al bayrağı Mehmed’de olmazsa… Kehkeşanlarla dans etmeliydi hilal ve yıldız…

Herkesle vedalaşmıştı… Ama anasına ve bacılarına daha bir sıkı sarılmıştı… Kilitlenmişti kolları… Açmak istememişti… Açmayacaktı, üzüldüğünü hissetmeyeceklerini bilseydi… Dik durmak gerekti şimdi… Kuvvetli olması onları da üzmemesi gerekti… Hem bir ayrılık yıkar mıydı delikanlıyı bu kadar… Kaçıncı ayrılıktı bu…

Kollarının hissettiğini kendisi anlamamıştı oysa…

Kim beklerdi ki bu vatanı hem Mehmed’ler ayrılmasa sevdiklerinden… Biliyordu ya ama yanlızdı işte anası bacıları… Olsaydı babası, döker miydi bu kadar gözyaşı?

Bu ülkenin gerçek sahipleri, sahiplenmeliydi ülkesini… Sömürenlere mi bırakıldı bu cennet vatan… Bu vatanın gerçek sahipleri ölmeli ki, vatanın sahipleri belli olsun… 

Dökmemişti onların yanında gözyaşı, ama yollar onun ve gözyaşlarınındı nasılsa… Gidene kadar her birini özenle döker ve her gözyaşına bir anlam katabilirdi nasılsa… “Biraz sabır” dedi; gözyaşlarına… Yol boyunca bitiririz nasılsa her birini… 

 Annesini ve bacılarını emanet etmişti en yüksek makama…

Sanki her bir zerresi hissetmişti bu ayrılığın sonunu…

….

Ne kadarda hızlı geçmişti aylar… Üç ay olmuştu… Ama ne farkı vardı ki şu toprağın, köyünden… Evindeydi, biliyordu… Birde hasret olmasaydı…

Her taşı biliyordu bu topraklarında aslında; Güneş herkesin üzerine aynı doğuyordu ama gül başka leş başka kokardı…

“Zerdüşler” dedi içinden “kanla ödetirler masumiyetini bu vatan evlatlarına, biz kader der geçeriz”

Hep düşünürdü uzun karlı gecelerde, iliklere değil zerrelere işleyen soğuk nöbetlerde… 

Kış geçmiş, yaz geçmişti…

Bir eylül sabahıydı ve hala üşüyordu Mehmed’in Annesi… Yüreğinde gün be gün büyüyen özlem yüzünden… Bebekliğindeki kokusu geliyordu burnunun önüne… Eskiye dalıyor hergün bir başka ama bugün bir başka…

Eylül’dü ve biraz daha garipti bugün Mehmed’in Annesi…

Mehmed’de Eylül gibiydi bugün… 

Sonbahar gibi hüzünlü…

Annesi sararan ovada Mehmed’i, Mehmed kararan gökyüzünde anasını gördü…

DEVAM EDECEK..