Ölüme Karar Verebilmek

Hakan Bahçeci

Nefes almakta güçlük çekiyorum, kalbim sıkışıyor. Yalnızım ve bu yalnızlığıma bir anlam veremiyorum. Bununla da kalmıyor yürüyemiyor, koşamıyor ve konuşamıyorum. Tek yapabildiğim şey olan biteni sessizce seyredebilmek ancak olayın başkahramanı benim. Bir ağaç altındayız çınar olmalı, gerçi ben ağaç türlerini çokta bilmem, bunu bir eksiklikte saymam benim için ağaç, ağaç olduğu için güzeldir. Ama bu çınar olmalı, hatırlıyorum ders kitaplarımdan.

 

Büyük bir ağaç, insanlar var, telaşlılar, korkmuşlar sanırım. Ürkek bakışlara hedef oluyorum, çocuklarda var, elleriyle beni işaret ediyorlar. Çocuklardan biri elinde bir çiçek, gelincik mi ne acaba? Bana uzatıyor, alamıyorum. Bileklerimde paslı bir demir, vefasız bir soğukluk, çocuk elime tutuşturuyor.  Teşekkür etmeliyim oysa hem öyle masum bir çocuk ki, masmavi gözleri ve tombul yanaklarıyla ne kadar da sevimli Allah’ım!

 

Kalabalık çoğaldı, kadınlar, kızlar toplaştı, yanık bir türkü var dillerinde yok türkü değil belki bir ağıt. Ölümle mi ilgili, anlamaya çalışıyorum, tek kavradığım bir gencin hüzünlü hikâyesi. Kelli felli adamlar bir araya geliyor, yüzlerinde donuk bir ifade, kızgın da olmalılar.

 

Tek başına, anlamsız, hesapsız kelimeler duyuyorum. Benimle ilgili olamaz, olmamalı. Gülenler de var halime, soramıyorum. Kahredenler var mazime, itiraz edemiyorum. Kekik kokusu dolaşıyor arasında insanların ama en iyi ben hissediyorum kokusunu kekiğin, eminim.

 

Kulaklarımı sağır edecek bir uğultu çöktü. Kadınlar sustular, uğultu dindi, güneş batmak üzere ama bu kızıllık hiçte alışık olmadığım bir manzara. Şimdi duyabildiğim uzak çakal sesleri, köpekler dalaşıyor bir de. Çınar taşıdığı onca dal ve yaprağa rağmen sallanmaya başlıyor, rüzgârı alarak arkasına. Biçimsiz ve şekilsiz gibi gelse de aslında bir ritim tutturuyor yapraklar.

 

Adamın biri ağaca ve dallarına bakıyor, elinde uzunca bir urgan, bir diğeri yanında o da bir kütük taşıyor. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi. Adam ipi oldukça kalın bir dala atıyor, halka yapılmış ve düğüm atılmış tarafını bir hamlede yakalıyor, diğeri kütüğü ipin tam altına bırakıyor. Şimdi hiç bir ses duymuyorum ama korkum çoğalıyor, elimdeki gelincik yere düşüyor, adam gelinciği ayaklarıyla ezip geçiyor.

 

Kaç kişi varsa orada bana bakıyor ve arkalarını dönüp yürüyorlar. Beni yalnız bırakıyorlar. Başında sarığı, üzerinde beyaz cübbesiyle imam efendi kalıyor. Biraz ötede boş bir mezar, başında üç beş kişi ellerinde kürekler, kimin mezarı merak ediyorum. Ürküyorum, korkuyorum, titriyorum, bağırmak istiyor başaramıyorum.

 

İnsanlar arkalarına bakmadan, tek bir kişi bırakmadan uzaklaşıyorlar. Ben kalıyorum, ağaç kalıyor, ip kalıyor, kütük kalıyor. Bu insanlar ne yapmamı istiyor?

 

Şimdi tek yapabildiğim şey ağlamak, ağlıyor, Ağlıyorum...