Aslında hiçbir kural çiğnenmek için değildir. Kurallar ve o kuralın derecesini belirleyen kanun, yasa, yönetmelik, haram, helal, gelenek, görenek, vicdan gibi çizgiler kuralın gücünü, etki alanını ifade eder. Kurallar, uygulandıkça gerçekleşmesi beklenen neticeye daha yakındır.
Kurallara uyma konusunda insanın iradesi, gücü kuvveti, kontrol yeteneği gibi özellikler kişiye yön verir. “Yasak” da bir nevi kural değil midir? Yasaklara uymak konusunda neden hep bir kaçamak yol geliyor aklımıza acaba?
Bizim milletin huyu mu desek yasakların cazibesi mi bilmem ama yasaklara karşı engel olamadığımız bir zafiyetimiz var. Başlıkta kullandığımız ifadeye rastladınız sanırım, en azından bir dizide, bir filmde, bir ana haberde ya da bir gazete köşesinde dek geldiniz. Çok basit bir cümle; olay yeri girilmez…
Muhtemelen adli bir olay sonrası olay yerinin gerek kolluk kuvvetlerince gerekse idari makamlarca görülen lüzum üzerine alınan tedbirden bahsediyoruz. Olay mahalline belirli bir mesafeden sonra yaklaşılmasını önlemek için çekilen bir şerit ve üzerinde malum ifade; olay yeri girilmez! Yani diyor ki bu şerit sana, bu çizgiden öteye geçme!
Yurdum insanı, şeridin muhteva olarak ifade ettiği kurala yani yasağa bakmıyor. Şeridin kendini durduracak kadar güçlü olmadığını bildiği ve yasağın zaten çiğnenmek için konduğuna inandığı için atlayıp geçiyor çizgiyi. O şerit seni durdurmak için çekilmiş bir duvar kadar, demir parmaklıklar kadar güçlü değil, buna gerek de yok. Olay yeri girilmez ifadesini taşıyan o şerit var ya çok basit bir yasak koyuyor sana. Şeridi koparıp geçecek kadar güçlü olduğunu herkes biliyor ama bir sen bilmiyorsun.
Yasağa uymak yerine onu ihlal etmenin bir yolunu ilkten aramaya başlayan başka bir halk var mı acaba? Millet demiyorum çünkü millet dediğin neye nasıl uyacağını bilir azizim.
İlkten arayıp buluyoruz yasağı delmenin bir yolunu ve üstüne bir de bununla övünüyoruz. Düşünün bir, ülkede herhangi bir sektörde devlet bir özelleştirme yapmayı düşünüyor. Özelleştirme yapılacak alan geliri yüksek bir kamu kuruluşu olsun… Neden aklınıza hemen, “kime verilecek, kim götürecek kaymağı, kimler pay alacak” gibi sorular geliyor.
Tam tersini düşünelim, özelleştirme için talipli olsanız, neden aklınıza ilk olarak olabildiğince çok kazanıp mümkün olduğunca vergiyi az vermek geliyor. Bir başka ülkede bunun örneği illa vardır da bu kadar zihnimize işleyen yolsuzluk, olumsuzluk, ben kar edeyim, devlet ne olsa olur mantık neyin nesidir acaba? Adam elin memleketinde devletinin zarara uğramasını ister mi hiç? Yasak olanla abad olmaya çalışmak, ne sana kazandırır, ne ait olduğun bu topraklara.
Yasağın, olumsuzluk ifade ediyor olması mı bize batıyor yasağı delmek için güvenimizin tam olması mı bizi gaza getiriyor. İnce bir şerit çekiliyor “buradan diğer tarafa geçme” diye, o yasak bölgeye girebilecek güce sahip olman, girmeni gerektirecek kadar yeterli bir mazeret ve bahane değildir. Hele hak hiç değildir.