Ama nasıl?
“Allah kainatı yarattı ki hanginizin daha güzel iş yaptığınızı denesin”(Hud Süresi 7)
Rahmetinin güzelliğini¸ kudretinin mükemmelliğini¸ azamet ve celalini, sanatının bolluğunu ve hizmetinin sırlarını meydana çıkarmayı murad ettiğinde yarattığı bütün varlıklardan önce Ketmi Âdem'den bir cevheri var etmiştir. Kendi nurundan oldukça hoş ve büyük bir cevher var edip, ona nazarla bakınca cevher edebinden eriyip su gibi akmıştır. Üste çıkan halis özünden küllî nefsi yaratmıştır. 29 adet alem vardır, bunlardan on dört tanesi ruhlar alemini, on beş tanesi ise cisimler alemidir, ruhlar aleminde yukarıdan aşağıya doğru meleklerin, peygamberlerin, evliyaların, ariflerin, abidlerin, müminlerin, kafirlerin, cinlerin¸ şeytanların¸ hayvanların¸ bitkilerin ve tabiatın ruhunu yaratmıştır; cisimler aleminde ise yukarıdan aşağıya, Arş-ı Azam, Kürsi, Cennet, Cehennem, sırasıyla Yedinci Altıncı Beşinci Dördüncü Üçüncü İkinci ve Birinci kat gökler, ateş hava su ve toprağın bulunmaktadır. Her ruh kendi cinsini bulup belli bir grup oluşturmuş ve her fırka kendi makamında kalmıştır. Ruhların bu çeşitleriyle âlemi melekût tamamlanmıştır. Bu âlemin en yüksek¸ en saf ve en lâtifine âlemi gayb¸ âlemi lâhut veya âlemi ceberut denir. Ortasına âlemi ervah¸ âlemi meani ve âlemi emr isimleri verilmiştir. En altta en yoğun ve cisme çok yakın olanına âlemi mücerredat¸ âlemi berzah ve âlemi misal gibi isimler verilmiştir.
İki bin sene sonra Hak Tealâ ezelî iradesi¸ nam ve şanını meydana çıkarmak için cisimler âlemini yaratmak üzere o cevhere muhabbetle bir daha nazar kılmıştır. Cevheri yüzü suyu edebinden harekete geçip dalgaları köpük köpük yükselmeye başlayınca en üst köpüğünden Arşı azam meydana gelmiştir. Onun altındaki köpüklerden Kürsi¸ Cennet¸ Cehennem¸ yedi kat gökler ve anasırı erba'a ( Ateş¸ hava¸ su¸ toprak) yaratılmış¸ şekil verilmiştir. Arşı âlâ'dan Esfel-i Sâfilîn'e kadar bu madde âlemi bu tertip üzere nizam bulup onbeş çeşit cisimle mülk âleminin ortaya konuşu tamam olmuştur. Bu âlemin üst tabakasına ulvî âlem, beka âlemi, ahiret âlemi derler; orta tabakasına orta âlem, gök cisimleri âlemi, felekler âlemi, gökle âlemi derler; alt tabakasına süflî âlem, cisimler âlemi, unsurlar âlemi, oluş ve bozuluşlar âlemi, dünya âlemi derler. Ruhlar ve melekler âlemindekilerle mülk âlemindekilerin toplamı yani ruhların çeşitleri ile basit cisimlerin sınıflarının hepsi, harfler misali yirmi dokuzda tamam olmuştur. Her iki âlemin varlıklarının birleşmesinden üç kısım bileşik cisim vücuda gelmiştir: Madenler, bitkiler ve hayvanlar. Tıpkı hece harflerinden isim, fiil ve harflerin vücuda gelip, insanların lisanı olduğu gibi, her iki âlemdekilerden de üç bileşim ortaya çıkıp, onlardan cihan kitabı sonsuz mânâlar kazanmıştır. Hak Teâlâ, âlemin tamamını bir anda yaratmaya kâdirken altı günde yaratması, pazar gününden başlayıp âlemde bulunanları cuma gününde tamam eylemesi, kullarına her işte sabır ve ihtiyatı öğretmek ve anlatmak içindir. Nitekim buyurmuşlardır ki: "And olsun ki gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve biz bir yorgunluk da duymadık." (51/38) Hak Teala kudretiyle, yeşil cevherin yüksek özünden arş-ı âzâmı yaratmıştır ki, onun nurunun büyüklüğü anlatılamaz. Bunun etrafı kırmızı yakut olup, bütün yaratıkların sıfat ve sûretleri burada nakşolunmuş, resmedilmiştir. Göklerin üstünde Rahman'ın arşı, meleklerin kıblesi kılınmıştır. Nitekim yeryüzünde Kâbe, yerdekilerin kıblesi kılınmıştır. Arş-ı âzamın yetmiş bin lisanı vardır ki, her bir lisanı başka bir lügatle Hak Teala'yı tespih eder. Arş-ı âzamın dört sütunu vardır ki, her biri yerin derinliklerine ulaşır. Arş-ı âzam su üzerinde, su rüzgâr üzerindeyken Hak Teala dört büyük melek yaratmıştır; halen arşı taşıyanlar onlardır, kıyamet gününde başka dört büyük melek yaratıp arşın taşıyıcıları o gün sekiz olacaktır. Bunlar daima ayakta durup, arş-ı âzamı boyunları üzerinde yüklenmişlerdir, ayakları ise yedi kat yerden aşağıdadır. Allah katında en muhterem olan melekler bunlardır. Her birinin dört yüzü vardır ki; bir yüz insan sûretinde tasvir olunmuştur. Bu meleklerin birinin adı İsrafil’dir ki, arşın bir ayağı onun boynu üzerinde sapasağlamdır. Hak Teala'nın katında hepsinden daha aziz ve kerim olan odur. Sûrun sahibi odur ki, kıyamete dek Levh-i Mahfuza bakar. Sûra üflemek için hazır durur. Levh-i Mahfuzdan, Cebrail, Mikail ve Azrail aleyhisselamların işlerini, durumlarını ve amellerini açıklamakta, haber vermekte ve kendilerine ulaştırmakta mahirdir. Arşın taşıyıcılarının yarısı kar, yarısı ateştir ki, birbirlerini söndürmeyip, yıldız böceği gibi birbiriyle kaynaşmışlardır. Cüsseleri öyle büyüktür ki, kulak memeleriyle boyunları arası kuş uçuşuyla yedi yüz yıllık mesafedir ve her birinin dört kanadı vardır ki, dört yöne yayılmışlardır.
Ez-cümle, kâinat penceresinden bu aleme nazarla bakan akıl sahipleri kendisini bu muhteşem eserin efendisine hemen teslim olur, O’na tazarru ve niyaz eder. Bütün eşyada onun varlığı gizlidir. Her şey bir hikmete mebnidir. Abes olan hiçbir şey yoktur. Yeter ki âleme ibret gözüyle bakmasını bilin!...