Rafi adında küçük bir çocuk, bir adamın hurma ağaçlarını taşlamaktadır. Adam bu durumdan çok muzdariptir. Nihayet çocuğu yakalar.
Adamın yerinde biz olsak ne yapardık?
...
Adam, çocuğun kolundan tuttuğu gibi Peygamber Efendimiz’in (s.a.) huzuruna getirir. Ondan şikâyette bulunur.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.) yerinde biz olsaydık ne yapardık?
...
Peygamber Efendimiz (s.a.) çocuğu yanına çağırır. Başını okşayarak,
—Çocuğum, bunu neden yaptın? diye sorar.
Küçük Rafi çok utanmıştır. Peygamber Efendimiz’in (s.a.) sorusunu kısık bir sesle,
—Çok açtım, karnımı doyurmak için yaptım, diye cevaplar. Peygamber Efendimiz (s.a.) çocuğa kızmaz, bağırıp çağırmaz. Büyük bir şefkatle,
—Yavrum, bir daha ağaçları taşlama, altına dökülenleri toplayıp ye. Allah seni böylece doyurur, diye nasihat eder. Bununla da yetinmez ve çocuğa,
—Ey Allah’ım bunun karnını doyur! diye dua eder.
***
Yıllardır öğretmenlik yapmama rağmen hâlâ öğretmenler odası bana soğuk ve itici gelir. Bu duygu, öğrencilikten kalma bir takıntı sanırım. Öğretmenlik hayatım boyunca elde ettiğim tecrübeler bu takıntıyı silip yok etmek yerine perçinledi diyebilirim. Makyaj malzemesi katalogları, Euro, Dolar, ev ve araba muhabbetleri, hezeyana bulanmış derinliksiz eğitim tartışmaları, çirkin kulisler ve dedikodu... benim bu takıntımı kalıcı kılan etkenler. En çok iğrendiğim konu ise öğrencilerin çekiştirilmesi: “Ne kadar terbiyesiz bir çocuk!”, “Ailesi iyi bir terbiye vermemiş!”, “Çok saygısız!”, “Tembelin teki!” vs. Bir öğrencinin davranış bozukluklarını bu şekilde gündeme getirmek dedikodunun/gıybetin ta kendisidir! Bir öğretmen meseleyi şu şekilde gündeme getirir: “Arkadaşlar, falan öğrencimiz davranış bozuklukları gösteriyor. Derslerde yaramazlıklar yapıyor. Notları da oldukça düşük. Bunun nedeni sizce ne olabilir?” Arkasından gelmesi gereken soru ise “Bu öğrencimiz, için ne yapabiliriz, onu nasıl kazanabiliriz?” olmalı.
İşte böyle bir ortamda Adem adında bir öğrencinin dedikodusu yapılırken sordum:
—Adem’i tanıyor musunuz? Garip gelen bu soru karşısında bir arkadaşım,
—Evet, falan sınıftaki öğrenci, cevabını verdi.
—Onu kastetmiyorum. Gerçekten Adem kim? Nasıl bir çocuk? Babası ne iş yapar, nasıl bir ailede yaşıyor? Cevap;
—Bilmiyoruz? oldu.
—Adem’in anne-babası boşanmış. Annesi başka biri ile evlenmiş. İlk gençlik çağlarını yaşayan Adem, annesinin yatak odasını –ona göre- yabancı bir erkekle paylaşmasını kaldıramıyor. Sağa sola saldırmasının kaynağı bu. Adem’in yardımımıza ihtiyacı var.
...
Annesi, üvey babası tarafından bıçakla kovalanan, gecenin büyük bölümünü karakolda annesiyle geçiren Havva’ya, ertesi gün, sınavda istenen performansı gösteremediği için bir öğretmeni şu nasihati ediyor:
—Tembelliğe böyle devam edersen ailene kırık notlarla dolu bir karne götüreceksin!
...
Peygamber Efendimiz (s.a.), çocukların yaramazlıkları karşısında, sorup soruşturmadan, nedenini öğrenmeden hemen ceza yoluna başvuran büyükler gibi davranmazdı. Soruşturur, onları sevgiyle dinler, sorunlarını anlamaya çalışırdı. Çocuklar hata veya yaramazlık yaptıkları zaman Peygamber Efendimiz’in (s.a.) ortaya koyduğu gerçek bir eğitimci davranışı örneğidir. Bir çocuk davranış bozuklukları gösterdiğinde öncelikle sormak gerekir: Çocuğu bu şekilde davranmaya iten sebep ya da sebepler nelerdir? Çocuk niçin böyle davranmaktadır?
Acaba, Peygamber Efendimiz (s.a.), yirmi üç yıllık kısa bir zamanda kızını diri diri toprağa gömen insanları nasıl “Sahâbe” yaptı ve onlarla “Asr-ı Saadet”i (Mutluluk Çağı’nı) nasıl kurdu?
Peygamber Efendimiz (s.a.) ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.) eğitim modeli, üniversitelerde mutlaka okutulmalı.
Allah ellerin(m)izi bırakmasın.