Yukarıdaki başlığa bakıp, benim öğretmenler gününe karşı olduğumu anlamayın hemen. Ben aslında şunu demek istiyorum, çok şaşırtıcı ama 12 Eylül Darbesini yapanlar bile öğretmene günümüzün bakış açısından daha farklı bir bakış açısı ile daha doğru bir bakış açısı ile bakabiliyorlardı.
Neyse bunu zaten izah edeceğim ama önce isterseniz şu bilgiyi vereyim. Ülkemizde 24 Kasım’ın öğretmenler günü olarak kutlanmaya başlanması 12 Eylül Darbesinden hemen sonraya tekabül ediyor. İlk öğretmenler günü kutlaması 24 Kasım 1981’de…
Öğretmenler günü ilk bu tarihte kutlanmış ve elbette ki darbe- cunta yönetiminin verdiği kararla kutlanmaya başlanıyor. 26 Kasım 1992’de ise Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmenlik ile Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği oluşturulmuş ve bu gün de bu yönetmelik çerçevesinde 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanıyor.
Peki, 24 Kasım’ın önemi ne? Onu da izah edeyim; Mustafa Kemal 24 Kasım 1928’de kendisini "Millet Mektepleri’nin Başöğretmeni” olarak ilan ediyor. Aynı zamanda bu tarihte Resmi Gazetede yayınlattığı bir Talimat Name ile dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal resmen de bunu ilan etmiş. İşte bugünün önemi budur.
Önemli bir gün müymüş? Biliyorum ki nereden baktığınızla ilgili.
Mesela katı bir Kemalist iseniz bu günü kutsarsınız, günün önemini anlatırken o kadar abartısınız ki bu günü kutsamayanı düşman bile ilan edebilirsiniz.
Ama normal bir liberal demokratsanız, ya da kemalist düşüncenin kendinizi dışında görüyorsanız, bir başka düşüncede iseniz bu günün çok önemli olmadığını düşünürsünüz. Bu sizin demokratik bir hakkınızdır ve istediğiniz gibi düşünebilirsiniz, sorun yok.
Neyse elbette ben bu günü kutsayanlardan değilim ama bir şekilde Öğretmenlik Mesleğinin de günümüzde tekrar gündeme getirilerek, yeniden tanımlanmasını istiyorum.
Bugün Türkiye çok şeyi başarıyor, bunu büyük bir gururla görüyoruz ama ne yazık ki hala bir çok şeyi de başaramıyoruz, buna da can sıkıcı bir süreç olarak tahammül ediyoruz ifade edeyim.
Peki, Türkiye’nin başaramadığı en önemli konu nedir?
Bunun yanıtı ise kesinlikle “eğitim”dir. Bugün Türkiye nitelikli eğitimi kendi çocuklarına vermeyi başaramadı. Hala başaramadı. Bence bunun en önemli nedeni ise kesinlikle öğretmenleri ile ilgilidir.
Ne yazık ki hala ülkemizde öğretmen yetiştirmekte çok ciddi sorunlarımız var. Öğretmenlik bir aşk işidir. Bu aşkı içinde taşımayan, bir insan yetiştirdiğini anlayamayan insanların öğretmen olması en büyük handikabımızdır.
Bu gün öğretmenlerimizin çoğunun “sorun” deyince aklına maaş geliyor.
Ne yazık ki sendikalaşmayı eğitimcilik zanneden tuhaf insanların geleceğimizi şekillendirmesi gibi büyük bir sorunumuz oluşmuş durumda.
Büyük bir yenilgi bu, büyük bir kayıp bu.
Bugün kanaatimce Türkiye en fazla, nasıl öğretmen yetiştireceğini düşünmelidir.
Mesela Eğitim Fakülteleri müşterek birer üniversiteye mi dönüşmelidir?
Benim bildiğim Konya’da 2 tane eğitim fakültesi var. Bu eğitim fakülteleri zaten hiçbir dinamizmi olmayan bir Üniversitenin, Necmettin Erbakan Üniversitesinin birer fakültesi konumunda.
Oysa bu fakülteler müşterek birer üniversite olsa ve tamamen amaçları eğitimci yetiştirmek olsa? Olabilir mi?
Eğitim konusuna odaklanan bir üniversite, bir eğitimci nasıl yetişir? Sorusunu da kendisine çok daha fazla sorabilir. Bu konuda araştırmalar yapılabilir, yeni bir sistem geliştirilebilir.
Böylece hem hantal bir üniversitenin çok fazla içine kapanan bir fakültesi olmaktan çıkarmış oluruz eğitim fakültelerini, hem de bu fakültelerimizi birer “döner sermaye” kapısı olarak görülmelerinden kurtararak gerçek anlamda eğitimci yetiştirmeye odaklayabiliriz.
Bu bir öneri.
Siz ister bunu kabul edin, isterseniz başka öneriler getirin, onları tartışalım, bilemiyorum. Bildiğim, bugün Türkiye’nin, iyi bir eğitim sistemi kuramamasının temel nedeninin iyi bir öğretmen yetiştirme eğitimi oluşturamadığından kaynaklandığını anlamasının gerekliliğidir.
Tabi mesela seküler eğitim gibi saçmalıklardan bir an önce eğitim sistemimiz kurtarılmalıdır. Sekülerizm, ya da laik bir eğitim sistemi, bir millet için intihardır. Biz zaten intihar ettik ama ölmedik, şimdi ise yeniden hayata başlamalı ve bütün saçmalıklardan kurtularak, yeniden ülkemizin eğitim sistemine bir yol kazandırmalıyız.
İrfanlı nesil yetiştirmenin yolu İrfan Sahibi öğretmenlerden geçmektedir, bunu unutamayız.
Anadolu’da bin yıllardan süzülüp gelen, İrfan’ı, Hikmet’i öğrencilere aktartabilecek İrfanlı, Hikmet sahibi öğretmenleri yetiştiremezsek Türkiye şundan emin olun, istediği kadar zenginleşsin, büyüsün sonuçta çökmeye mahkumdur.
Matematik, Fen önemlidir, Edebiyat önemlidir ama bunlar insana hizmet ederse önemlidir. Gençlerimiz bugün Matematik'e, Fen’e hizmet ediyorlar, sınavlar için yaşıyorlar ama insan olmayı ıskalıyorlar. Bu gerçek sorundur ve teşhisi ve tedavisi yapılmazsa bu millet çöker.
Çocuklarımızı İrfan, Hikmet sahibi birer “münevver insan” olarak yetiştirmek, bu kavramların anlamlarını dahi bilmeyen öğretmenlerle de mümkün değil.
Ahmet Davutoğlu aslında bir öğretmendir, müthiş bir örnek.
Öğretmenlerimizi, eğitim sistemimizi yeniden şekillendirecek yapının öznesini oluşturacak öğelerinde en fazla bilincinde olan bir isim değil mi Ahmet Davutoğlu?
Öyle ise biz Prof Dr Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olduğu bir hükümetin eğitim sistemimizi düzelteceğine inanıyoruz.
Bu milleti ileriye taşıyacak, medeniyet merkezi olduğumuzun bilincinde, önce kendisi ile barışan, sonra değerlerini keşfeden ve bu keşfettiği değerlerle dünyaya yön veren bir nesli yetiştirmek. İşte konuşmamız gereken konu budur.
Keşke Türkiye eğitim sistemini düzeltmeden bir adım bile ilerleyemeyeceğini artık tam olarak bir anlayabilse…
Büyük Türkiye Sevdalısı, kendi medeniyetimizi yaşam pergelinin merkezine alabilmiş insanlar yetiştirme sevdalısı öğretmenlerimiz, ellerinizden öpüyoruz…
Bu ülkenin geleceği sizsiniz, bunu biliyoruz.