Zor dönemlerden geçtiğimiz muhakkak. Gerçi “kolay dönemlerimiz” oldu mu hiç? Durursan düşeceğini unutma denilmesi boşuna değil…
Yönetilen, kontrol altında tutulan bir devlet, gücü ve tesir alanı zayıflatılmış bir millet olursanız işler daha kolay gibi görünebilir lakin ayağa kalkmak ve ayakta kalabilmek çabasına girince zor dönemler de arkasından geliyor.
Dört bir yandan abluka altına alındığımız komplo teorisi filan değil ayan beyan ortada artık. Kimin bizle hesabı varsa görmek istiyor ve bunu da gizlemiyor. Haçlı zihniyetinin aynı kesif haliyle kendini göstermeye başladığı görünüyor.
Yanı başımızda haritayı yeniden çizmek isteyenler ve bu yeni haritada Türkiye topraklarından pay almak isteyenler acı bir intikamın peşinde olanların ta kendileridir. Dünün haçlı zihniyeti ile bugünün haçlı yaklaşımı arasında fark yok belki… Lakin günümüz zihniyeti daha kurnaz, daha sinsi ve çok daha fazla “kapital” odaklı. Silah imal edenler silahın kullanılacağı yer ve zamanı da belirliyor daha vahimi silahı da kendisi kullanmıyor kurşun askerler üretip sürüyor sahaya.
Dünya düzeni, kendi hırs ve çıkarları, kendi ideolojik saplantı ve hesapları üzerine kurgulanmış bir çarkın etrafında dönüyor. Paranın rengi ve coğrafyasına bakmadan, elde edeceği kazanç ve çıkarlarını gözeten bu çarkın başındakiler her bir değer ve kutsalı da hiçe saymaktan kaçınmıyorlar.
Gözle görünmüyor olsa da sürgit devam eden bu düzenin tesir etmediği bir dünya köşesi yok gibi. Ve tarihin giriş kapısında yaşayan biz, üzerine planlar yapılan, hayal kurulan, projeler üretilen toprakları vatan edinmiş biz, dünya düzeninin çarkına çomak sokabilecek belki de yegâne güze, geçmişe ve cesarete sahibiz. İş o ki bundan vazgeçmiş olmayalım.
Cumhuriyet tarihi boyunca en çok acı çektiğimiz, içimizi yakan şey bu milletin birlik ve beraberliğine yapılan saldırıların oluşturduğu ortamlardı… Aynı olamayız, tep tip giyinemeyiz, birebir benzemiyor olabiliriz lakin bu vatanın evladı olarak “bir” olabilmeyi başarmalıyız.
Yakın tarihte her türlü enstrümanı kullanarak bizi birbirimize düşüren sebep ve etkiler çok iyi tetkik ve tahlil edilmeli. Darbeler tarihine bakıldığında ortamı hazırlayanlar aynı mahalleden iki genci iki farklı fraksiyona bölmüş ve biz de bu oyuna düşmüştük. Buna rağmen pankartlarda yazan şey “vatan bölünmez” idi. Hangi cenah ve hangi taraftan olursa olsun ortak cümle vatanın bölünmez bütünlüğü idi. Odak noktası vatandı…
Karşı karşıya olduğumuz zamanlarda bile ortak odak noktası bu toprakların bu milletin bekası gibi bir dert ve kaygımız olmalı. Birbirimizi yok etmeyi değil bizi nasıl ihya ve inşa edebiliriz yarışında ve tasasında olmalı değil miyiz? Rakibim için ne hali varsa görsün, yok olup gitsin de vatan, millet, ülke sonra bakarız yaklaşımı katiyen sağlıklı bir yaklaşım değil nitekim.
Çok seçimler gelip geçecek, çok zorlu dönemler gelecek. Odak noktası vatan olanlar “millet” olmayı başarabilenler olacaktır.