Okullar tatil oldu. Stajlar ve tatil dönemi başladı. Üniversitelerdeki çığ gibi sorunlardan biri olan doldurulamayan kontenjanlardan bahsetmeyeceğim. Eleştiriye açıklık bir aydınlanma geleneğidir. Bizim ülkemizde pek önemsenmez. Oysaki eleştiri karşısında yapılması gereken “fikir alışverişi” ve eleştiriden yola çıkarak yeni fikir bulmaktır.
Lise öğrencilerinin % 80'i sigara içiyor. Okula devam etme durumu yerlerde. '30 gün gelmeyen kalır' deniyor. Ama her yıl af çıkarılıyor. Son 10 yılda her yıl af çıktı. Son sınıflar hiç okula gelmese bile af ile geçiyor. 8 zayıfı olan bile ortalama ile sınıf geçiyor. Bir milyon öğretmeni sınava soksak 900 bini geçemez. Öğretmenler zerre kadar okumuyor. Okullarda artık hiç deney yapılmıyor. Her şey kâğıt üzerinde. Devletin verdiği kitaplar vallahi hemen çöpe atılıyor. Öğrencilerden yeni kitaplar isteniyor. Okullarda proje yapılmıyor, kopyala yapıştır. Okullarda aktarılan bilgilerin büyük bölümü eski. Geleceğe yararı yok. Kodlamanın sadece lafı var. % 99 Öğretmen 1 satır kod yazamaz.
Akıllı tahtalar tahrip edildi. Çoğu bozuk. Bu proje devletin 10 milyar dolarını yuttu. İyi niyet suiistimal edildi. 1- 2 sene öncesine kadar okullara 70 TL internet (ADSL) parası geliyordu. Fiber optik sisteme geçildi. 2 yıldır ayda 2400 TL fatura geliyor. 53.700 okul var. Hesabı siz yapın. Bu masrafın karşılığını verecek kadar kullanılıyor mu?
Akıllı tahtalar tahrip edildi. Çoğu bozuk. Bu proje devletin 10 milyar dolarını yuttu. İyi niyet suiistimal edildi. 1- 2 sene öncesine kadar okullara 70 TL internet (ADSL) parası geliyordu. Fiber optik sisteme geçildi. 2 yıldır ayda 2400 TL fatura geliyor. 53.700 okul var. Hesabı siz yapın. Bu masrafın karşılığını verecek kadar kullanılıyor mu?
Pozitif bilimlere hiç kimse eğilmiyor. Eksikliğini hisseden de kalmadı.
Sonuç;
2008 yılından itibaren eğitim sistemi kalite sıralamasında ülkemiz 77., 89., 92. ve sonunda 104. sıraya kadar geriledik. Lise giriş sınavlarında hiç soru çözemeyen, tertemiz soru kitapçığı sahibi gençler her yıl artıyor.
Biz okula başlama yaşını altı bezli döneme çekmeye çalışıyoruz. Zorunlu okula başlama yaşı 7 standart olmalı.
Türkiye’de çocuklar birkaç sokak ötedeki okullarına bile mutlaka servisle gidiyor. Çocuklar okula yürüyerek veya bisikletle gidilmeli.
Basit bir müfredat olmalı ve değişmemeli. Öğretmenler okutulacak kitapları kendileri seçiyorlar ama yine de ortalıkta pek ders kitabı gözükmüyor. Eğitim sisteminde ders kitapları bırakın aktör olmayı, figüran bile olmamalı. Figüranların başrol oynadığı ülkemiz eğitim sisteminden gişe hasılatı beklemek bu yüzden bir hayal.
Öğrencilere okulun ilk yıllarında not verilmemeli. Ülke genelinde bir sınava girilerek durumları net gözükmeli.
Öğrencilere çöp attırsanız ertesi gün muhtemelen velileri okulu basıp olay çıkarır. Öğrenciler okulun tüm işlerini nöbetleşe sistemde birlikte yapmalılar. Böylece sorumluluk duyguları gelişir.
Binaların fiziksel özellikleri öğrencilerin evdeymiş gibi rahat etmelerini sağlayacak şekilde tasarlanmalı. Türkiye’de ise her şeye hazır olan öğrenciler yıllardır komutla rahatlıyor. “Beni rahatta dinleyin” diye bağıran müdürün karşısında ne kadar rahat olunursa tabi…
Okullarda ders saati 8, yetmediği için okul çıkışında etütler, hafta sonu kursları ve özel derslerle bu sayı günde 12-14 bandını yakalıyor.
Bütün öğretmenler kendilerini mesleğin zirvesinde görüyor. Sınav sonuçları kötü geldiğinde genelde öğrenme güçlüğünden bahsediliyor. Öğretme güçlüğü çeken öğretmenlerin durumu hep sümen altı ediliyor. Bu yüzden mesleki gelişimle ilgili düzenli bir çalışma yok.
“Hiçbir şey olamazsa, bari öğretmen olsun,” mantığı devam ediyor. Ülkemizde öğretmen olabilmek için sınavdan geçer puan almak yeterli. Heykeltıraş olmak isteyenlere bile özel yetenek sınavı uygulanırken, etten kemikten gerçek insanı şekillendirecek olan öğretmenlerin çoktan seçmeli sorularla mesleğe kabul edilmesi kabul edilebilir bir şey değil.