Yazmak eylemi üzerine birkaç kelam…
Olayın başlama anına kim nasıl şahitlik etti bilemem. Dünyanın insanla var olduğu günden bu yana insanlık bir yazma eylemiyle elbette dünya tarihine ve kendi tarihine not düşecektir…
Tarih boyunca bazen bir taş duvarda ve bazen bir kil çamurunun odun ateşinde pişirilmiş yüzüne ve bazende elde yapılan kâğıda not düşüldü. Sözün uçtuğu doğru, yazının kalıcılığı o da doğru, yani ölümsüzlük mahiyetinde bir varlığın iddiası olamaz, fakat yazının tarihte kalıcılığı sağlama ve bir eser bırakma derdin de olmak, bilimsel manada akla gelen ilk cümle olsa gerek…
Bir bilim adamının, bilimselliğinde araştırır insan kendini, not düşen tarihe bir insan ve bilime dair öğrendikleri, bazen bir edebiyatçının şiirlerinde dinlenir insan, edebiyata dair düştüğü notun kendi tarihinde şahitliğini yaparken, bir başkasında yıllardır değişmeyen döngüyü kendinde bulur insan. İşte birileri tarihte bir not düşer ve bir coğrafyacının coğrafya ya dair söylediklerinde yaşadığını öğrenir insan… Ve yazma eylemi, öğrenmeye ve kendi tarihinde eser bırakma derdiyle eşdeğerdedir.
Şahıs temelinde düşününce insan kendi tarihinde bazen bir not defterine ve bazende bir ilhamla yazdığı şiirlerini anılar da okur. Elbet herkesin kendi olma telaşında köşeye düştüğü notun varlığında o günlerin ruh halini yaşaması kaçınılmaz bir tepkiyle ya da o günün ruh haline dönüşüne şahitlik eder. Dert neydi der ve dert etmeye değer miydi? Galiba dert etmeye değerdi. Bilmese de.
Dünya tarihine not düşme derdinde olmak kime ne kadar ulaştığınla mı ölçülecekti. Ya da ölçüt bu muydu? Düşünceler elbet değişmeye yüz tutar, insan bir ilerleme ve yaşını alma telaşında… Her yaşın öznesi, tecrübesi kendi içinde farklı ve kıymetli elbette.
Ömür dedikleri bir kavramın içinde yaşayacaktı insan… Harbi kaça kadar sayabildiniz. Fikirler değişiyor, düşünceler kendi içinde bir analiz yarışında ve bir yazbozun parçalarından birini bulma telaşında geçiyor ömür. Doğru resmin bir parçası olmak zor olsa da yazmak ve yazdığın cümlenin esiri olmaktan ziyade bugünün düşünceleri gün geliyor yarınında kendi temelinde anlamını kaybedebiliyor. Bazen çağları aşıp gün yüzüne çıkıyor. Çağları aşma derdinde olmak da çok iddialı bir cümle elbette. İddiasını taşıdığı gerçeğini de unutmamak lazım çünkü çağlara meydan okuyan eserler elbette dünde bugünde yerini kitaplıklarda ve hafızalarda almaya devam ediyor.
Kim neyi ne kadar okuyor. Bilemem… Eser bırakma derdinde olmak aslında sadece yazı da anlam bulan bir şey olmasa gerek… İnsan bazen bir resimde, ya da bir halının, bir örgüde işlediği motifle tarihe not düşer. Farkında ya da farkında olmadan ama yine de not düşer.
Derdimiz ne derken, yazmakla beraber anlatmak galiba diğer taraftan… Neyi anlatır insan elbette bu sorunun cevabı “derdini” ve tarihte eser bırakma telaşında olması, kaça kadar sayabileceğini üç aşağı beş yukarı tahmin ettiğinden olabilir. Yani istatistik olarak bir sayının varlığını elbette bilir. İstatistik kendini sayılarla tarihe not düşer. Düştüğü not bir hesap makinesinde anlam bulur belki de… Her bilimin, tarihten bu yana insanlığın tarihine düştüğü not, kendi özelinde varlığının ispatıdır. İspat her zaman sağlamasını yaptığın bir işlem değildir. Ve yazı ile not düştü insanlık, varlığın tarihine ve vakte olan şahitliğinin ispatına dair…