Nereye gidiyoruz?

Doç. Dr. Yusuf Sayın

Tekvir Suresinde de yöneltilen “Bu gidiş nereye?” (26.) sorusu, son zamanlarda gencinden yaşlısına kadar hemen hemen herkesin dilinde ve aklında dolaşan bir soru işareti. Çok sık dillendirildiği görülüyor.

Suriye meselesinden tutunda Coronavirüs salgınına kadar, göçmen krizinden kadın cinayetlerine kadar bir dünya mesele, bugün uluslararasılaşmış bir hal alarak zihinlerimizi meşgul ediyor.

İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıraya Ek Protokol ile birlikte 6 Mart 2020 tarihinde saat 00:01’den itibaren İdlib’te ateşkes sağlanırken, Suriye ihtilafının askeri çözümünün olamayacağının ve ihtilafın yalnızca Suriyelilerin öncülüğünde ve sahipliğinde, Birleşmiş Milletler’in kolaylaştırıcılığında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu siyasi süreç yoluyla sona erdirilebileceğinin altı çizildi.

Astana ve Soçi mutabakatlarının devamı ve bundan sonraki sahadaki duruma bağlı olarak gerçekleşecek mutabakatlar için siyasi ve askeri bir zemin niteliği taşıyan İdlib mutabakatı, sahadaki durumu sivillerin lehine çevirecek gibi duruyor.

Sivil canların garanti altına alınması ve şu anda dünya genelinde yetmiş milyona yakın seyreden sığınmacı (+ vatansız) insanlara yenilerin eklenmesinin önüne geçilmesi maksadıyla siyasi, ekonomik, diplomatik ve askeri anlamda Türkiye’nin büyük bedeller ödediği ve yeni riskler aldığı bir aşamanın daha Moskova mutabakatıyla tamamlandığı görünüyor.

Herkesin tek temennisi, sahada mücadele eden güvenlik birimlerimizin ayağına taş dahi değmeden görevlerini icra edebilmeleri ve memleketlerine geri dönmeleridir.

Diğer taraftan insanlığın gördüğü en acımasız ve gittikçe pandemik bir hal alan Coronavirüs, Çin’den İtalya’ya kadar çok sayıda ülkeyi ve milyonlarca insanın hayatını derinden etkiliyor. Yeni can kayıpları yaşanırken, her gün hastalığa yakalanan insanların sayısı artıyor.

Türkiye, Sağlık Bakanlığı’nın ve ilgili birimlerin çok yoğun gayretleriyle süreci kontrollü götürüyor ve riski minimuma indirmeye çalışıyor. Şu ana kadar tespit edilen bir vaka olmamakla birlikte, tedbirin ve temkinin elden bırakılmaması gereken bir süreç çok yoğun bir şekilde yaşanıyor.

Çevremizdeki hemen hemen herkesin zihinlerindeki ortak soru, “neler oluyor?”, “üçüncü dünya savaşı mı çıkacak?”, “kıyamet yaklaşıyor mu?” ve daha niceleri.

Evvela; “neler oluyor?”a cevaben, daha önce binlerce yıldır meydana gelen gelişmeler gibi insanlığın yeni ve çok çetin imtihanlardan geçtiği, bilinmez bir geleceğe doğru sürüklendiği söylenebilir.

İkincisi; dünya savaşlarına ilişkin algımızın ve bilgi seviyemizin tam olarak ne olduğu bilinmemekle birlikte, insanlık bugün her iki dünya savaşının maliyetleri ve sonuçları bakımından tecrübe ettiği süreçleri, virüs salgınlarından küçük ve orta büyüklükteki çatışmalara ve dahi Ortadoğu bölgesinde de müşahede edildiği üzere, savaşlara kadar deneyimliyor.

Kısacası; dünya savaşlarının yeni versiyonlarıyla karşı karşıyayız. Yeni bir savaş ihtimali, belki biraz da içinde bulunduğumuz zamanlardan daralmışlığımızın bir çıkış yolu olarak içinde bir ‘temenni’yi yansıtıyor. Bana kalırsa aklımızda, artık, üçüncü dünya barışının nasıl gelebileceği sorusu yer alması gerekir.

Kıyamet meselesiyse zaten Kerim Kitabımızın Araf suresinde net şekilde haber verilmiş.

“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır… Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.” (187.)

Bu durumda, zamanını ve şeklini bilmek ancak Cenabı Hakk’ın malumatları dahilindedir. Bazı alametlerin tebarüz ettiği meselesiyse son derece dikkat ve itiyat isteyen bir konu. İstismar edilmemeli. Özellikle insanlığı umutsuzluk batağına sürüklemek için bir fırsat olarak kullanılmamalı.

Son olarak; nereye gittiğimiz veya nelerin olduğu/olabileceği meselesi, kendi içinde bir muğlaklık taşımakla birlikte, bizden öncekilerin deneyimlediği sınav süreçlerinin yeni versiyonları veya tezahürleri gibi görünüyor.

Rab, tüm insanlığı adalet ve mutlulukla şereflendirsin ve tüm masumları korusun.

Uzun bir aradan sonra tekrardan pazartesileri okurlarımızla buluşmanın heyecanı içindeyim. Selam ve duayla.