Hayırlısıyla bir Kurban Bayramını daha geride bıraktık. Son yıllarda bayramların içeriği, idrak edilme şekilleri önemli değişime uğruyordu, korona salgınıyla birlikte iyice başkalaştı. Niyetim nerede eski bayramlar geyiği yapmak değil. Eski dediğimiz şey günümüz dünyasında çok kısa sürede değişiyor. Bugünkü bayram bir yıl öncekine göre başka bir hâle bürünebiliyor. Bayram ile birlikte dokuz günlük tatilde akraba, komşu, arkadaş ziyaretlerinin yanında gündemden uzaklaşmak da iyi geldi. Siyasetin kısır tartışmaları, zamlar vb. kısa süreliğine de olsa hayatımızdan çıktı. Çıkmayan tek şey ise Filistin oldu. Boykotun bize bir faydası da sürekli Filistin’i hatırlatması. Markete girdiğimizde alışverişe başlarken aklımıza hemen boykotlu ürünler, doğal olarak Filistin geliyor. İnşallah bu bilincimiz daim olur…
Bayramda tatile gidenler önceden garipseniyordu. Şimdi ise alışılageldik bir durum oldu. Bayramda tatile gidenlere artık sadece acıyoruz. Özel sektörde çalışanı, esnafı bir yere kadar anlayabiliyoruz. Bayramlar dışında pek bir tatil imkânları olmuyor. Fakat kamuda veya yıllık izni olan kurumsal firmalarda çalışanlar bayramda kendilerine bu eziyeti neden yapıyorlar anlayamıyorum. Bayramda gerek sahil şeridi gerekse de tarihi turistlik yerler hınca hınç doluyor. Adım atmanın bile zor olduğu bir yerde o kalabalığın içerisinde yapılan tatilde dinlenmek mümkün olmaz.
Lakin çoğu kimse için tatil demek artık bir etiket, falanca yerde bulundum demek anlamına geliyor. Sosyal medyada paylaşılacak birkaç şık fotoğraf için insanlar türlü zahmete giriyor. Bodruma tatile gidip geceyi araçlarında ya da sokakta geçiren insanların görüntüsünü haberlerde mutlaka görmüşsünüzdür. O insanların sosyal medyalarına bakacak olursanız çok eğlendiklerini sanabilirsiniz, gerçek ise bambaşka.
Tatil demek artık bir yıl çalışıp bir haftada çalışılan yılın acısını çıkarmak anlamına geliyor. Böyle bir şey mümkün olmadığından tatilden geriye çoğu zaman hayal kırıklığı kalıyor. Sadece tatil değil, insanlar genel anlamda koşturmanın içinde kendilerini kaybediyor, çoğu zaman bu kaybın farkına varamıyorlar(!) Bir insan sabah sekiz, akşam altı, yediye kadar çalışıp bir de üzerine akşam eğlenmeye çıkabiliyor. Gençleri bir yere kadar belki anlayabiliriz ama orta yaş ve üzerinin böyle bir tempoya ayak uydurması mümkün değil.
Bu tempoyu bir süre sürdürenler gerek psikolojik gerekse de fizyolojik rahatsızlılara uğruyor. Sonuçta insan bedeni hor kullanılmaya gelmiyor. Günümüzde yalnızlıktan korkan, sırf çevresine kendisini ispat etmek için türlü şekillere girenlerin sayısı fazla. Sosyal medyada gördükleri hayatları mümkün olduğunca kendilerine uyarlamaya çalışıyorlar. Bir yere kadar uyarladıklarını zannediyorlar. Fakat işin sonunda ay sonu geldiğinde bunun böyle olmadığını maddi, manevi anlamda görüyorlar.
Kredi kartı endeksli bir hayat yaşadıklarından çok umurlarında olmuyor. Biraz aklı başında olanı gelirleri ölçüsünde neden hiç birikim yapamadığını sorgularken büyük çoğunluk enflasyona, hayat pahalılığına suçu atıp geçiyor. Tamam, fiyat artışları mantıklı düzeyde değil ama enflasyonun bir kısmı da bizim tüketim alışkanlıklarımızdan oluşuyor. Piyasadaki arz, talep dengesinde talep sürekli artmaya devam ederse fiyatlar da aynı şekilde artacaktır. Burada kimse tatile çıkmasın falan demiyorum. Herkesin aklı fikri var. Yiyip, içip, gezip tozduktan sonra iş bedelini yani hesabı ödemeye gelince şikâyet etmesinler. Veyahut da ne hâlleri varsa görsünler.
Eski bayramları bir kenara bıraktık da artık eski tatiller de değişti. Tatil demek kafa dinlemek, yorgunluk atmak anlamına geliyordu. Şimdi ise tatil demek koşturmaca, poz kesmek oldu. Sosyal medyada paylaşılmayan tatil yok hükmünde kabul ediliyor… Sorgulamadan sürüye uyarak yaşanılan hayat artık normal görülüyor. Sürdürülebilir kelimesini iyi bir şey zannedip vara yoğa kullanarak bugünlere geldik. İşte yukarıda özetlemeye çalıştığımız şey sürdürülebilir hayat, sürdürülebilir tatildi. Bu durumu sürdürenler memnunsa bize laf düşmez. Biz kendi çapımızda eski bayram, tatil anlayışımızı sürdürmeye devam edeceğiz…