Farklı şehirlere seyahat etmek güzeldir ve sıhhatimiz açısından da oldukça önemlidir.
Farklı yüzler,farklı mekanlar görmek insan psikolojisine de önemli derece de katkı sağlamakta.
Hepimizin bildiği gibi; “tebdil-i mekanda ferahlık vardır..”
Geçtiğimiz Cuma günü, görevimiz hasebiyle yolumuz;
Önce Karaman’a daha sonra Mersin’e uzandı.
Karaman'daki eğitimimiz hamdolsun güzel ve verimli geçti.
Mersin kısmına geleceğim.
Mersin kısmı önemli bizim için.
Zira,nefis terbiyesini uygulamalı yaşattı.
Otobüsten indik.
Bir 10-15 dk bizi alacak ve misafir edecek hanımefendiyi bekledik.
Geldiler ama gelen 3 üniversite örgencisi.
Kalacağımız evin haliyle öğrenci evi olduğunu anladık.
Eve geldik.Kalmamız için evin salonu tahsis edilmiş.
Lakin yinede kalacak “uygun bir yer değil.
Doğru düzgün yatak yok.Üzerinize örtecek battaniye yok.”
İlkin kızdık biraz içten içe haddimiz olmayarak.
“Yahuu haber etmediler mi size!
Bu nasıl bir karşılama!
Kalacak yeri bari halletseydiniz.
5.5 saatlik yoldan geldik.!”
Fırsatcı, İblis ortam bulmuştu. Üzerimizden geçinecekti. Öyle de güzel fişekliyor ki;
“-Yahu yoldan geldin. Eğitim uzmanlığındasın.
Gittiğin her şehir böyle olacaksa,işin var….”
EstegfirulAllah…!
Yaptığımız hayrı beleşe vereceğiz sanırım.Eee onun amacı da bu değil mi?!
Kendine gel Fatıma!
Yaptığın az biraz hayır,onu da yele veriyorsun.!
Tatil için gelmedin, amacın “hizmet”.
Ne bekliyordun?!
Rahat,lüks,konforlu,bir elin yağda öteki elin balda,
bir ortam mıydı beklediğin.?!
Rahatı herkes ister ama unutmamalı ki;
“Ödül alma yurdu ahirettir.
Ücretler orada ödenecektir.
Şayet dünya rahat yeri olsaydı,
Allah, en seçkin kulları olan peygamberlerini burada rahat ettirirdi. “
...Olur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olur.
Olur ki sevip arzu ettiğiniz bir şey sizin için şerli olur.
Gerçeği Allah bilir, siz bilmezsiniz.”
(Bakara: 216)
Ezberledik ayeti.
Bu Dünya'da yapılan hizmetlerimizin mükafaatı ötelerde..
Dünyada zahmetsiz rahmet yoktur.
İstenilen rahata da çile çekmeden ulaşmak mümkün değildir.
Çilesiz hedefe varmak yok.! Sebeplere başvurmadan isteklerin gerçekleşeceği yer Dünya değil!
Anladık.Elhamdülillah.Bir kez daha anladık.
Ne büyük bir nefsimiz varmış aman Ya Rab. Bir canavar gibi.
Rahata çok alıştığımız için mi,her şeyin en lüksüne talip olma yarışımız.?
En iyi mekan,en iyi yemek, en iyi giysiler,en iyi makam/mevki..vs..
En iyi “KUL” olmayı hep unutuyoruz nedense..
Konuşuyoruz bolca konuşuyoruz.
Yazıyoruz,haddinden fazla yazıyoruz..
Ya uygulama kısmı?
Dışarıdaki insanlara/inançlı kesime,sorsak: “Allah’ı seviyor musunuz?” diye.
“-Evet.! Diyecekler.
Ve yine sorsak: “Kur’an’ı Kerim’e İMAN EDİYORMUSUNUZ?” diye..
“-Evet” diyecekler yine;
Yalan söyleyenler de,haramla(ısrarcı) yaşayanlar da,hırsızlık yapanlar da,
Umut yıkanlarda,kalp kıranlar da,giyim/kuşamlarına dikkat etmeyen hanımlar da,
gözlerindeki tesettürü indirmekten aciz olan beylerde..!
Evet diyecekler..!
"Yaptıgın yanlış.!" desek,
"Her insan kendinden sorumlu!" diyecekler. Öyle mi? Değil.
"Müslüman,müslümanın aynası ise?" Vallahi değil.!
Tekrar sormalı sanırım;
“Şu değişmeyen halimiz,Kur’an’ın neresinde.!?”
Susarız değil mi? Susmalarımız,susmalara koşar…
İnsan.
Mayasının balçık olduğunu unutuyor.
Dünya denilen bu aleme “imtihan” için gönderildiğini,
Kendisine verilen ikramların ‘sınavın bir parçası’ olduğunu unutuyor.
İnsan unutuyor da unutmaya, katipler sağdan ve soldan yazıyor..
Ve 09:00'da başlaması gereken sunumumuz, 13:00'de başladı teknik sıkıntılar sebebiyle.
Yine de; "İman varsa,imkan vardır" düsturuyle,
eksiksiz bir şekilde saatler 16:00'yı gösterdiginde bitirmiştik.
Sunumumuzu yaptık hamdolsun, esaslarımızı anlattık.
Bize eşlik eden; 6 hanımefendi kızımız biraz mahcup olmuştu ve o mahcubiyet akabinde bize hüzün oldu.
Pırıl pırıl 6 insanı tanımanın verdiği mutlulugu az daha “mekan” sevdasıyla unutacaktık.
Unutturmadı Rabbim.Hamdolsun.
Anladığımız o ki; Her zaman şartlar istediğimiz gibi gitmeyebilir.
İstediğimiz olmadığında, sıkıntıya mahal yok,gelme amacımız bellidir.
Öyle yada böyle verilen görevi yapmalıyız.
Sanırım,sabrı ve şükrü biraz daha anlamamız lazım.
Geri dönüş yolcuğu yaklaşmıştı.
Güzel insanlar tanımanın verdiği huzur ve iki günün verdiği yol yorgunluğu ile yola düşecektik yeniden.
Akşam namazımızı kıldık,duamızı ettik ve bir güzel kardeşimizin kahve ikramından sonra yola koyulduk yeniden.
7 saat süren yol..
Yolculukları severim,incelikleri düşündürür.Sabırdır,şükürdür.
Otobüse adım attık “BismillAllah” diyerek.
Adımlarımız dinlenmeye koyuldu.
Kalbimiz ise halen ürkek bir serçe gibi.
"Yaptığımız işin hayrını kaçırmamışızdır inşaAllah" duaları dilimizde,
Karanlık ve karanlıgı delen otobüsümüzün ışığı.
Yol Konya'ya yaklaşıyor,yürek yangın yeri.
Tevbeler dilimizde..
Kulağımızda bir ezgi;
“Yansın içim,yansın alev alev.
Yansın derin çöl kumları gibi
Ve ben alsam yerini Bilal’in,
Taşısam göğsümde imanımla;
Sema’ya çıkartsam kayaları..”
Uykuya dalacagımız yerde, bu sözler kurşu gibi deliyordu ve
Uykularımızı bölüyordu "biz neden şikayet ediyorduk!"
Nihayetinde,hasırın izi sırtına çıkan bir Nebi(s.a.v)'nin ümmetiydik..!
“Ahh Fatıma ahh.!
Adını aldığının hayatını,annen Hz. Hatice’yi,Aişe’yi,Asiye’yi,Meryem’i ne çabuk unuttun.?!
Onlar hiç lüks peşinde koşmadılar.”
Bu düşüncelerle boğuşurken bir başka eser;
“Vakit bu vakittir,duramam artık;
Gözü yaşlı Kudüs, beni bekliyor..!”
Tamam Fatıma, “estegfirulAllah” çek ve yola devam et.
Hem ne diyor Üstad:
“İnsan sanıyordum, mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki; Sonunda ne rütbe var, nede mal..”
Bir Karaman-Mersin gezisiydi bizi kendimize getiren.
Gayretimizi ateşlemeye sebep olan.
Mekanların ve şehirlerin sukuneti ile susmayı bilmeliyiz.
Geç oldu ama anladık.Nefsimizi beslememeliyiz.
Yoksa,önüne geçemeyecegiz.Vaziyet o derece mühim.
Özetle;
Tüm girişimlerimiz, tüm çabalarımız ve akabinde ki mükafatlar;
“Rabbimizin lutuf ettigi kadar..”
Anladık. Çok iyi anladık.
Selam ve dua ile..