Son günlerde dünya üzerindeki belirli merkezlerde İslam Dinine ve İslam dininin kutsallarına organize, provokatif saldırılar bilinçli bir şekilde dozaj artırmaya devam ediyor. Amerika'daki yaklaşan seçimler, Fransa'nın dış politikasının bütün cephelerde yenilgiye uğraması, Almanya'daki ekonomik belirsizlik ve tutarsızlıklar ve Dağlık Karabağ'da devam eden savaşta Azerbaycan'ın Ermenistan'a ezici bir üstünlük sağlayarak işgal altındaki topraklarını geri almasını sindiremeyen Türkiye'deki kişiler ve gruplar tarafından yenilgilerinin üstünü örtmek, narsist bir anlayışla hedef saptırmak, kendi başarısızlıklarının sorumluluğunu başka hedefe yöneltmek amacıyla İslam'a saldırılar artmış durumda.
Fransa'da devlet dairelerinin dış cebhelerine, Peygamber Efendimiz (SAV)'e hakaret eden karikatürlerinin yansıtılması, Almanya Berlin'de Mevlana Camii'ne sabah namazı vaktinde polislerin bir terör operasyonu havasıyla baskını; islamofobyanın ötesinde, organize ve devlet eliyle yapılan İslam düşmanlığının dışa yansımasıdır. Müslümanlar olarak bu ve benzeri saldırılara karşı uluslararası planda ne yapılması gerektiği mi düşünmemiz gerekirken, kendini bilmez, bilmediğini bilmez, cehaleti ile prim yapan siyasi bir kişilik, Türkiye'de Musab Bin Umeyr'e çamur atma, iftira atma cüretinde bulunabiliyor. Sosyal medyada sağa sola dalaşmaktan, iftira atmaktan başka bir meziyeti olmayan bu müptezel şahıs, Twitter hesabından: " AKP Gençlik Kolları yayınladığı videoda gençlere sen 'Mus'ab bin Umeyr'sin diye sesleniyor. Mus'ab bin Umeyr Mekke'nin en zengin ailelerinden gelen, şatafatı ve gösterişli giyinmeyi seven biri. Bu dönemde yaşasa şüphesiz AKP Gençlik Kolları Başkanı ya da ihale takipçisi olurdu'" deme küstahlığı ve alçaklığını gösteriyor.
"Cahil cesur olur!" diye bir kelam-ı kibar var. Ancak ne bu kadar cahil olunabilir, ne de bu kadar cesur olunabilir. Zira, yapmış olduğu kıyaslamadan Musab Bin Umeyr hakkında hiçbir bilgisi olmadığını, cehaletinin kin ve nefretle güçlendirildiğini görüyoruz.
Musab Bin Umeyr erken yaşlarda Müslüman olmuş ve İslam'ın ilk öğretmenliğini yapmış, Mekkeli müşrikler ile yapılan Bedir ve Uhud gazvelerinden sancaktarlık yapmış ve inandığı din, dava ve değerler uğruna şehit olmuş bir sahabedir. Cahiliye devrinde Kabe ile ilgili görevlerden sidane ve hicabe görevlerini yürüten, Kureyş kabilesinin sancaktarlığını yapan, Kureyş'in ana kollarından, Benî Abdüddâr’a mensup, Mekke'nin en zengin ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve risaletin ilk yıllarında İslam'la şereflenmiş, genç bir sahabedir. Ailesinin bütün karşı çıkmalarına, baskılarına ve aç susuz aylarca hapsetmesine, zenginliği elinden alınıp açlığa ve susuzluğa mahkum edilmesine rağmen dininden vazgeçmeyen, İslam yolunda her türlü fedakarlığı yapmış bir dava eridir. İslam için dünyanın bütün zevklerini elinin tersiyle itmiş, ailesinin bütün zenginliğini reddetmiş, inandığı din, güvendiğin peygamber için canını ortaya koymuş fedakar, vefakar genç bir sahabedir. Allah Rasûlü (SAV) tarafından Medine'ye, Medinelilere İslam'ı öğretmesi, tebliğ etmesi için gönderilen İslam'ın ilk muallimidir. Medine'ye ilk hicret eden sahabedir. Bir yıl gibi kısa bir sürede Medine'den 75 den fazla insanın hidayetini temin etmiş, Sa'd bin Muaz, Üseyd b. Hudayr gibi Medine'nin ileri gelenlerini İslam'a kazandırmış ve Medine'ye hicret'in başlangıcı olarak kabul edilen 2. Akabe Biatı'nın hazırlanmasını ve gerçekleştirilmesini temin etmiş olan sahabedir. Hicretten sonra Bedir ve Uhud savaşlarında İslam ordusunun sancaktarlığını yapmış, Uhud Savaşı'nda İslam'ın sancaktarı iken elleri kesilmesine rağmen sancağı düşürmemek için kollarıyla göğsüne bastırıp dik tutan ve İbni Kaime'nin mızrağı ile şehit olan bir şehit sahabedir. O şehit olduğunda üzerindeki elbise kefen olarak bedenini örtmeye yetmediğinden dolayı, ayak kısımları otlarla kapatılarak defn edilebilen şehittir. Mus'ab-ul Hayr'dır. Mus'ab, İslam tarihinde fedakarlığın, cefakarlığın, vefakarlığın, dini için dünyadan vazgeçişin sembolüdür.
Mekke döneminde, o günkü bir avuç islam toplumu içerisinde değerlendirildiği zaman, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Sa'd bin Ebi Vakkas, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf, Ubeyde bin Cerrah, Said Bin Zeyd gibi devedişi gibi diyebileceğimiz Müslümanların ileri gelenleri varken; Allah Rasulü neden Medine'ye muallim olarak Musab Bin Umeyr'i göndermiştir? Çünkü Medine'ye giden Rasûlullah'ın elçisi, İslam'ın ilk davetçisi, Medinelilere: "Eski dininizden, eski alışkanlıklarınızdan vazgeçin!" diyecekti. Zira İslam inancı, "La ilahe" ifadesiyle önce reddetmeyi, vazgeçmeyi emreder. "illallah" ifadesi, vazgeçişin neticesini tevhid ile taçlandırır. İşte "La ilahe" -hiç bir ilah yoktur- cümlesi, insanı Allah'tan uzaklaştıran, tevhidten saptıran, her türlü dünyalık maddi çıkarı, her türlü tevhid dışı inancı, kabulü, her türlü yanlışlığı, zevki sefa'yı reddetmeyi gerektirir. Mus'ab, Medineli Evs ve Hazrec'e; "Hrıstiyanlık'tan vazgeçin!" dediğinde şayet Medineliler "Ey Mus'ab! Sen bizden, eski dinimizden, alışkanlıklarımızdan, hayatımızdan vazgeçmemizi istiyorsun. Peki, sen neden vazgeçtin?" sorusunu yönelttiklerinde; Mus'ab'ın bu soruya vereceği cevap, yani vazgeçtiklerin listesi o kadar kabarık, o kadar büyüktür ki, bu soruyu sormaya hiçbir Medineli cesaret dahi etmemiştir, edememiştir. O, az önce de ifade ettiğimiz gibi Mekke'nin en zengin ailesinin ferdi olmayı, mirasçısı olmayı reddetmiştir. O, el bebek gül bebek, prensesler gibi bir hayatı reddetmiştir. O, Mekke'nin kızlarının kendisine olan meylini ve hayranlığını reddetmiştir. O, Mekke'deki şatafatlı yaşamını, gösterişli hayatını, eğlenceli gece hayatını reddetmiştir. Anne ve babası tarafından aylarca aç susuz bir biçimde hapsedilmesine rağmen "La ilahe illallah" demeyi sürdürmüş, inancından bir nefes bile sapma göstermemiştir. Onun için ilk muallim, ilk davetçi Mus'ab Bin Umeyr'dir. Mus'ab, dini, inancı, değerleri uğruna vazgeçebilmenin, fedakarlığın, cefakarlılığın zirvesidir.
İlahları makam, mevki, para olan, dinleri dünya olan, hayatı yeme, içme, eğlenceden ibaret gören seküler zihinlerin, Mus'ab'a dil uzatmasının sebebi; onların zihin dünyasında yada hayallerinde bile Musab'ın yapmış olduğu fedakarlığın milyonda bir oranında dahi karşılığı olmadığındandır. "İtlerin ürmesi(havlaması) ile okyanuslar bulanmaz" Gerek Fransa'daki Charlie Hebdo'nun karikatürleri, gerek Almanya'nın Nazi artığı polisleri, gerekse içimizdeki mübtezellerin iftirasıyla ne Allah Rasulü'nün ne de Mus'ab bin Umeyr'in Mü'minlerin kalbindeki, gönlündeki değeri düşmez.
Asıl üzerinde düşünmemiz gereken mevzu şudur. Bugün 25 yaş altı gençliğimiz Mus'ab bin Umeyr gibi zirve bir sahabeyi ne kadar tanıyorlar? Hz. Peygamber Efendimizi ve onun dava arkadaşlarını sahabeyi ne kadar anlatabildik? Ne kadar biliyoruz? Zira gençlerin önüne rol model olarak sahabeyi, tarihteki gerçek kahramanları koyamadığımız için bir takım fantastik şahsiyetlerin yada ne idüğü belirsiz şişirilmiş balonların peşine takılıp, onları rol model olarak kabul etmektedirler. Justin Bieber'i tanıdığı kadar, Güney Kore'li BTS Army grubunu tanıdığı kadar, futbolcu Neymar'ı ve Haaland'ı tanıdığı kadar, Hz. Peygamberi ve Peygambere destek vermiş, omuz vermiş, onun davası için bütün dünyasından vazgeçmiş, hatta canını bile vermiş sahabeleri tanımamaktadır. Bu ayıp kendisini Müslüman gören eğitimcilere ve anne-babalara yeter de artar bile.
Eğitimde reformun konuşulduğu şu günlerde gençlere rol model olarak sunduğumuz örnek gösterdiğimiz isimlerin de masaya yatırılmasında ciddi anlamda ihtiyaç vardır. Yoksa tilkiler, sırtlanlar ve çakallar, yetişmekte olan nesiller tarafından kahraman olarak alkışlanmaya devam edilecektir.