Ne yaparsın?

Mehmet Topuz

Bu haftanın köşe yazısına bir fıkra ile başlayıp, üzerinden fıkraların anonim özelliklerinin yanı sıra sosyolojik kültürel birikimi ve değer yargıları üzerinden bir denemeye tabi tutmaya gayret edeceğim.

Burada sözü halk filozofu Temele bırakacağım… Bu fıkrayı daha önce okudunuz mu demek yanlış olur, önce anlatalım sonra okudunuz mu diye soralım. Sonrasında konuya devam edelim…

Temel demiryollarına makasçı olmak için sınava girmiş.

Sormuşlar:

Karşılıklı iki tren geliyor? Ne yaparsın.

Temel: Makas değiştiririm.

İmtihan heyeti: Makas bozuk ne yaparsın.

Temel: Çan çalarım

İmtihan heyeti: Duymuyorlar. Ne yaparsın

Temel: Bayrak sallarım

İmtihan heyeti: Görmüyorlar… Ne yaparsın diye sorunca;

Temel: Fadime’yi çağırırım demiş.

Bu esna da imtihana tabi tutan heyet şaşırmış.

Fadime makas değişiminden anlıyor mu? Diye sormuşlar.

Yoo demiş;

Temel: Madem trenler çarpışacak o da seyretsin.

Konuya devam edelim…

Sosyolojik veriler üzerinden bir fıkraya tabi olan ve bir başlığın içeriği üzerinden konuyu ilerletmekten kasıtın da şu olduğunu baştan söylemek gerekecek. Doğruyu buldurmaya yönelik sokratik bir tekniğin kullanılması, aslında düzeltilmesi gereken bir yanlış üzerinden doğruyu buldurmaya yönelik bir sürecin boş vermişliğe evrilişi ve süreçle alakalı enerji ve vakit kaybetmekte bu anlamda tutarlı gözükmemektedir.

Şöyleki eksiklikler noksanlıklar hayatın her kademesinde söz konusu fakat bu şu anlama gelmemeli; tabir yerindeyse; dört dörtlük bir anlayış ya da kavramsal bir olgu olmayacaktır; fakat bu da yanlışı buldurmaya yönelik bir sorunun içinde yer almayı gerektirecek kadar bir basiret ve feraset yoksunluğuna da götürmemeli diye düşünüyorum. Yanlışın yanlış olması mantıksal bağlamda yanlıştan doğruyu bulmaya çalışmakta bir yanlıştır.

Eğitimin kendi içerisinde dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü gerçeği ve burada doğrunun doğru olmaktan çıkıp yanlışa yönelik bir duruma evrilmesi de sonunda yapılacak bir şeyin olmadığı gibi bir durumu ortaya koymaktadır. Madem öyle; yapılacak belli olsa gerek; demek bir köşeye çekilmeyi beraberinde getirecektir. Bir köşeye çekilmek ise beraberinde, yapılacak olanların tükendiği psikolojisi üzerinden hareketle çaresizliğin çaresizliği durumunda boş vermişliğe yöneltecektir ki; bu da sosyal sorumlulukları olan insan için akıl tutulması gibi bir durumu ortaya koyacaktır.

Diğer yönüyle de fıkranın, daha aşırı olanı buldurmaya yönelik olması, ya da olmayacak olana zor olana talip aramak tavrı da mümkün olanın imkânsız olmadığını aratmaya çalışıyor demek, ya da sorusu üzerinden ve bu anlayışla mı bakmak gerektiği yine düşünceye ve bir anlayışa tabi…

Fıkra niteliğinde sosyolojinin kültürel birikim olan ancak içerisinde insanlığı bir derse tabi tutan, kültürel birikimler üzerinden yanlışın peşine düşmeden ve düzeltilmesi yönünde bir tedbire rağmen halen imtihan heyetinin sorduğu sorular örneğinde olduğu gibi yanlışa olan sevkini göz ardı etmemek gerekecektir.

Sonuçta…

Kültürel birikim ve toplumların kültürel anlamda işleyişi, gelişimi fıkralarla edebiyatın ve yetişilen coğrafyanın kültürel birikimi içerisinde damıtılmış ve imbikten süzüldükten sonra toplumsal ders mahiyeti kazanan bir yapıya dönüşür. Ve insanlığın ortak kültüründe yerini edinir.