Sonu gelmeyecek bir savaşın kimi zaman ön cephesinde kimi zaman gerisinde kalan çocuklarıyız zamanın. Kim kiminle savaşıyor sorusuna en genel anlamıyla iyi ve kötü, hak ve batıl, doğu ve batı desek hata etmiş olmayız. İnandığımız değer yargıları ve doğrularımız uğruna amansız ve apansız bir mücadele sürgit devam ediyor.
Doğuyu temsil ettiğimizi işaret ediyor yaşananlar ve kullanılan dil. Evvel emirde doğu batının zıttı demekse ve batı; ilerlemeyi, insan haklarını, özgürlüğü temsil eder hale gelmişse bu zıtlıktan kazançlı çıkan hangi taraf olmuştur?
Diğer bir husus, doğunun içinde bulunduğu halden rahatsızlık duymalıysak bu soruyu sorabilme hakkımız ve haddimiz olabilecektir. Ayrıca, doğunun hali bize verdiği ıstırap kadar başka kime ıstırap veriyor acaba?
Doğu, hali hazırda bir buhran dalgası karşısında direnmeye çalışmaktadır. Dalga kıran duvarlarda oluşan çatlak, boya ve badana ile giderilecek gibi değil. Ezilmişlik ve mahkûm edilmişlik duygusu bu coğrafyaya alışkın olmasa da kol geziyor zihinlerde.
Peki, doğunun bu duruma gelmiş olması; görece olarak geri kalmışlığı, ilerleme çağına ayak uyduramaması, kendi iç dinamiklerini harekete geçirememiş olması ne ile izah edilecek? Köklü ve kuvvetli bir mazinin, kaleme ve kelama sahip olan evlatları kalem ve kelam deyince neden söze sahip çıkamıyorlar?
Doğu ne halde? Bitmek tükenmek bilmeyen çıkar ve makam kavgaları, kısır çekişme ve tartışmalar ve tüm bunların bitirdiği güç… Nimetin tüm dünyayı kendine çektiği hazinelere sahip bir coğrafya… Uğruna dünya savaşlarını çıkarmaya hazır enerji havzası… Böyleyken düşülen acizlik…
Doğu, ilkesiz ve fetihsiz savaşların beyhude sonuçlarıyla uğraşır durur halde. Kan ve gözyaşı uğruna can verilecek bir cihadın sonunda akmıyor. Dünyaya söz söylemek için değil söylenen sözden sıvışmak için çabalıyor. Doğu, tarihi yaşamak ve yazmak gibi hakiki işler peşinden ayrılalı, sahte ve basit hesaplar peşine takıldı. Sahtelik hakikati dağın öte yüzüne attı. Dağın öte yüzüne gidip hakikati aramak yerine sırtımızı dönüp bu topraklara, batıya döndü yüzünü.
İlim çekildi önce, teknoloji denen o devasa yapının ilmi perdelemesini göremedi şairler. Rahat, konfor ve hız aklını başından aldı aydınımızın. Çile çekmek ermenin yolu idi bir zamanlar şimdilerde çile çektirmek marifet sayılıyor. Dertlenirdi âlimlerimiz uykularını feda edercesine. Şimdilerde âlimler sen-ben kavgası için heder ediyor günlerini.
Gönül erleri vardı, diline, beline, eline sahip çıkan. Şimdilerde gönül eri deyince okuyup üfleyenler geliyor akla. Okuyup üflemeye tövbe bir şey demiyorum. Duamız kadarız nitekim. O gönül erleri ne ara kayboldu onadır hayretim.
Bir büyük oyundan bahis açanlar var. Oyun yazmasa ve oynamasa nasıl olurdu düşman bu vasıtada. Onlar koşuyor diyor birileri doğu ise hep yaya. Mesele yaya kalmakta değil, yürümek de yakışır doğuya yeter ki menzile ermek konusunda niyeti halis olsun.