“…Bir kanalı açıyorsun çocuklar ölüyor hmm diyorsun sonra kanalı değiştiriyorsun orada da tuvalet kağıdı reklamı var ona da üç beş saniyeni ayırıp kanalı değiştiriyorsun. Yani her ikisine de aynı ilgiyi ya da ilgisizliği gösteriyorsun ama çocuklar ölüyor, ölmeye devam ediyor. Sonra sen kaldırımda demokrat otobüste dindar ve yerlere tükürmüyorum diye övünüyorsun ama çocuklar ölüyor.” demişti bir muhabbet ortamında Ebubekir Kurban.
Yani diyordu ki; gözümüz, kulağımız, kalbimiz alışıyor. Şuanda da bilhassa Doğudan neredeyse günlük gelen şehid haberlerinde durumumuz, hâlet-i ruhiyemiz aynı değil mi?
Bakıyorsun ‘felanca yerde üç şehid’ hmm deyip kanalı değiştiriyorsun sonra diğer kanalda çıkan saçma bir tuvalet kağıdı reklamına da aynı şekilde bakıp hmm deyip kanalı değiştiriyorsun.
Bu nedir ? Nasıl olur? Kalplerimiz mi katılaştı? Şehid ya da vatan sevgisi algılarımız mı köreldi? Hepsini geçtik kinimiz de mi yok artık? Nasıl bu kadar normal,sıradan karşılar olduk? Ne zamandan beri bu hâldeyiz BİZ? Yazık bize…
Burnumuzun direğini sızlatacak, gözlerimizi dolduracak, boğazımıza düğümler atacak, duyduğumuzda her yerde, herkeste bir sessizlik,bir hüzün oluşturacak, tadımızı tuzumuzu bırakmayacak şehid haberlerinde geçen sayıların illaki yirmi otuz mu olması gerekiyor ?
Genellikle samimi bulmasak da önceden bizimkiler bir tek şehid haberi duyduğunda dahi en azından sosyal medyada paylaşım yapar bir şekilde kamuoyu oluştururlardı, şimdi o da yok. Neden ?
Söylemeye dilim varmıyor lakin hani alışılan şeyler insan zihnine, kalbine, ritmine bir zaman sonra normal,sıradan gelmeye başlar ve tesirli olmamaya başlar ya BİZ de milletçe şehid haberi almaya alıştığımızdan mı bu durumdayız yoksa? Yoksa Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun korktuğu şey başımıza mı geldi ? Ne diyordu Başkan ?
“Bir milletin şehid haberi almasından acı olan tek şey o milletin şehid haberi almaya alışmasıdır.”
Maalesef, durumumuz, hâl-i pürmelâlimiz bu olsa gerek. Bizler şehid haberi almaya alıştık. Artık gelen tek basamaklı şehid haberleri boğazımızı düğümlemiyor, gözlerimizi doldurmuyor, ritmimizi bozmuyor ya da kinimi kabartmıyor. Başkasının ölümüne alışmak da kolay ya acının geldiği evler ? Anneleri, babaları, eşleri, nişanlıları hatta çocukları…
Samimi isek kansa kan, cansa can! Ama bitsin artık. Takatimiz kalmadı. Daha da kötüsü alışmaya başladık. Kendimize gelelim biran evvel.
Bir gamsızlık,
Bir kanıksama,
Bir vurdumduymazlık,
Bir sıradanlık…
Yansın o zaman “Sevgisinin imandan olduğuna inandığımız Türkiye” halkı ve milleti…