Ne Okuduğuna Göre Gel

Necmettin Şimşek
Ne olursan ol gel şehrinden günümüz dünyası ne okuduğuna göre gel oldu. Denklik, mertliği bozdu. Teknoloji köşesinde yazılacak ilk ve en önemli konu eğitimdir. Birçok kez eğitim sistemi ile ilgili yazılar yazılmasına rağmen okuyup gereğini yapmadığımız için artık çağın çok gerisindeyiz. Teknoloji, operatörlükle ilerlemez, gelişmesi için ciddi bir eğitim ve farklı bakış açısı gerektirmekte.1974’den bu zamana ÖSYM tarafından yürütülen üniversiteye giriş sınavı ve yerleştirme işlemi bulunmaktadır. Geçen 48 yılda sınav çeşitli değişikliklere uğramış, kimi zaman tek sınav yapılmış, çoğunlukla farklı zamanlarda ya da aynı anda iki sınav uygulaması tercih edilmiş, puanlama sistemi çeşitli defalar değişikliklere uğramış ve fakat sistemin temelinde önemli değişikliklere gidilmemiş veya bu tür değişikliklerden sürekli kaçınılmıştır. Üniversite giriş sınav sisteminin sorunsuz çalıştığı hiçbir zaman iddia edilememiş, sürekli sistem eleştirilmiştir. Bu hafta baraj kalkması kararı ile değişikliklerdeki zirve görülecek.
 
*Birçok ülkede üniversiteye giriş için bir sınav uygulaması bulunmakta. Bunlar lise mezuniyet sınavları veya lise mezuniyeti dışında uygulanan sınavlarıdır. Birinci modelde aslında ölçülen kavram öğrencinin lise mezuniyetinde yeterli bir bilgi kıvamına gelip gelmediği, öğrencinin liseden mezun olup olamayacağıdır. Bu sınavlar hâlâ orta öğretimin bir parçasıdırlar ve orta öğretimi tamamlamanın koşuludurlar. Burada önemli bir ayrıntı da lise mezuniyet sınavlarının büyük ölçüde lise son sınıf müfredatı üzerine kurgulandığıdır. İkinci modelde ise öğrencinin lise mezuniyet not ortalamasının lise mezuniyeti için yeterli bir bilgi ve veri oluşturduğu kabul edilmekte, son bir sınavla lise bilgisinin tekrar değerlendirilmesi beklenmemekte ve öğrenciye yükseköğretime hazır olup olmadığını ölçecek bir test uygulanmaktadır. Bu sınav ortaöğretimin bir parçası değildir ve öğrencinin lise mezuniyetini sorgulama amacı gütmemektedir. Ülkemizde uygulanmakta olan sistem ise bunlardan ikisiyle de örtüşmemektedir. Sınav ortaöğretim sisteminin bir parçası değildir; buna karşılık tüm ortaöğretim bilgisini ölçmek üzerine tasarlanmakta.
 
Şu tür sözleri sıklıkla duymaktayız: “Sınavda bir matematik, bir Türkçe sorusu dahi çözemeyen yüzbinlerce öğrenci var!”. Bu söz aslında bu tartışmanın belki de kilit noktasını oluşturuyor çünkü çok açık ki ortada yanlış yapılan bir şey var. MEB kendine bağlı liseler marifetiyle bu öğrencilere lise mezuniyet diploması veriyor; yani bu öğrencilerin kendi plan ve hedefleri doğrultusunda belli kazanımlara ve başarımlara sahip olduğunu resmen tescil ediyor. Ancak, diğer bir kurum bu yüzbinlerin tek bir matematik veya Türkçe sorusu bile çözebilecek düzeyde olmadığını kanıtlarıyla ifade ediyor.
 
**Mevcut sistemin sorunları, ülkemizde birçok sistem ve uygulama ne yazık ki güvensizlikler üzerine kurgulanmıştır. Üniversite giriş sisteminin mevcut haliyle sürdürülmesinde de iki temel güvensizlik unsuru egemendir: bunlardan ilki ortaöğretim sistemindeki notlara olan güvensizlik, diğeri ise üniversitelerin kendi başlarına öğrenci seçemeyecekleri konusundaki güvensizliktir. İlk husus ortaöğretim dışında bir sınavı zorunlu hale getirmekte, ikincisi ise ÖSYM’nin sınav yapmak ötesinde bir de öğrencileri yerleştirmesi görevini üstlenmesine neden olmaktadır. Bu son konuya ileride tekrar döneceğim ama bu aşamada dünyanın çoğu ülkesinde üniversiteye girişte bir sınav uygulanmakla birlikte hemen hiçbir ülkesinde bu sınava dayanılarak merkezi bir yerleştirme yapılmadığının da altını çizmekte fayda görüyorum.
 
***Üniversite giriş sınavı, elit öğrencileri seçmeye yönelik bir sınav değildir. Türkiye’nin en üst seviyedeki birkaç üniversitesine yönelik olarak yapılıyor olsaydı bu seviyedeki öğrencileri birbirlerinden ayırt etmek için ayrıntılı, zor soruların olması bir ölçüde anlaşılabilir olurdu. Ama mevcut haliyle bu sınava her sene yaklaşık iki buçuk milyon aday girmekte, bir başka deyişle ortaöğretimi tamamlayan herkes yükseköğretime geçiş için bu sınavı bir araç olarak kullanmaktadır.
 
****Sınavda sorulan sorularla ilgili bugüne kadar pek gündeme getirilmeyen bir konu da bu soruların neyi amaçladığı ve neye hizmet ettiğidir. Matematik testinde, integral, trigonometri, olasılık, türev, limit, lineer cebir, karmaşık sayılar vb. konularda niçin soru sorulmaktadır? Muhtemel cevap ‘üniversite adayları bu konuları iyi öğrenmiş mi, o yüzden bu sorular soruluyor’ şeklinde olacaktır. Matematiği en çok kullanan mesleklerden biri olan mühendislikte bile belki bir tek Elektrik Elektronik Mühendisliği dışında bu matematik konularının pek azı kullanılıyor. Oysa üniversitede Tıp, Mimarlık, Hukuk gibi alanlarda eğitim almak isteyen ve iyi bir üniversitede okumak isteyen öğrenciler bu sorulara cevap vermek zorundalar. Niçin? Tıp eğitiminde basit düzey istatistik dışında Matematik hiç yok, Hukuk eğitiminde tek bir Matematik dersi yok, Mimarlıkta giriş düzeyinde basit bir tane Matematik dersi var genellikle. O halde, tıp adayı, hukuk adayı bir öğrenci, niçin limit, türev, integral bilmek zorunda? Ne eğitiminde ne mesleki hayatında hiç kullanmayacağı bir konuyu derinlemesine öğrenmek için neden enerjisini, gençliğinin en güzel günlerini ve de parasını harcamak zorunda? Neden 19 yaşındaki gençler ve onların aileleri amaçları uğruna bir gayret içine giremiyorlar da amaca dönüşmüş bir araç için tüm güçlerini harcamak zorunda kalıyorlar?
 
Bir insan kısacık bir ömrün bir senesini üniversite sınavındaki 3-4 saatlik performansa bağlı olarak kaybedebiliyor. Bunun yarattığı maliyet, maliyeti bir kenara bırakalım, 19 yaşındaki gencin psikolojisi üzerinde yarattığı tahribat, ne yazık ki, hiç hesaba katılmıyor.
 
Sonuç olarak;
Kendi dilinde yazılı bir metni okuma, anlama gibi hususların ne kadar önemli olduğu sanırım herkesin hemfikir olduğu bir konudur. Bu nedenle sınavın Türkçe okuma, anlama gibi konuları içermesi doğaldır ve bu şekilde devam etmelidir.
 
Sınavın sadece bir puan sınavına dönüştürülmesi, yılda birkaç kez tekrarlanması ve üniversitelerin başvuran adaylar arasından kendi öğrencilerini seçebilmeleridir. Bu uygulama bir yandan sınavın görünürlüğünü azaltacak, adaylar ve aileler üzerindeki psikolojik baskıyı hafifletecek ve belki de kaçınılmak istenen özel ders, dershane sistemine bir ölçüde engel olabilecektir. YÖK yerleştirme sürecinde yer almaktan çıkacağı için üniversitelerin tüm işleyişini denetlemek, kontrol altına almaktan belki kendini kurtaracak, buna bağlı olarak hem gereksiz iş yükünden kurtulacak hem de aslî görevlerine daha çok zaman ayırabilecektir. Üniversiteler de bir türlü üstlerine almak istemedikleri sorumluluğu üstlenecekler ve daha sağlıklı bir öğrenci kitlesiyle daha sağlıklı bir eğitim yürütebileceklerdir.