Aradığınız kaç kişiye “şu an ulaşılamıyor” farkında mısınız? Ya çok “meşguller” ya “çekmeyen bir yerde”. Şu an müsait olmayanlara bakınca “ben size sonra döneyim” diyenler daha mı makbuller?
Abarttığımı söyleyenler az değil. İnsan abartmayı da özleyemez mi? Dokunmak için yüreğimizin en ücra köşelerine telefon sesine ya da ekranda beliren birkaç düğmeye basmaya ne zamandır ihtiyaç duyuyoruz artık?
O kadar yol var ki birbirimize ulaşmak için ve ne kadar uzağız bunca yola rağmen. Sosyal medya denen o büyük ülkede yüzlerce arkadaşımız var, paylaştığımız her şeyi anında görüyorlar. Kaç tanesi yüreğinizdeki duyguyu olduğu gibi hissediyor! Çok kalabalığız köyümüz dünyada, biz çoğaldıkça tek başına olanlar çoğalıyor hızlıca.
Halimizden haberdar olunmasını isteriz, güldüğümüze gülen, hüznümüze ortak olan birileri olmalı ki var oluşumdan emin olayım. Uzağız şimdilerde böyle yüreklere, bu kadar insan bu küçücük dünyada yaşarken. Dünya, “kocaman” diye mi sıfatlanıyordu sahi? “Dünya çok küçüldü Paşam/Haklısın beyim.”
Gözlerimizin içine bakmayı, bakıp öylece kalmayı, konuşmamış olsak bile o bakışlarla anlaşabilmeyi neden unuttuk? Gereksiz miydi yoksa fazla sessiz mi? Tek kelime etmeden, konuşup söylemeden sohbet edebildiğimiz yarenler vardı bizim.
Şimdilerde birini takip etmek çok kolay azizim. Telefonu varsa cebinde, tamamdır iş. Nereden veriyorsa sinyali elinle koymuş gibi bul. Sinyali veren cep telefonlarımız sayesinde birbirimizi dinlemeye, anlamaya alıştık da kalbimizin verdiği sinyal kaybolmak üzere. Bir insanın nerede olduğunu bilmek belki güzeldir de her zaman doğru mudur acaba?
Yanı başımızda eşimiz dostumuz. Numarasını çevirince karşımıza çıkacak çoğu. Konuşuyoruz doyasıya, bitip tükenmeyen iletişim paketlerimiz var. Konuşmak yetiyor mu peki buna? Eskiler hemhal olmak demişler, bir kahve söyle de sohbet edelim demişler. Sesimi duyurmak yetmiyor tek başına, sesimin bir karşılığı yoksa…
“Sesim duyuluyor mu” diye sorunca biri “bir ses geliyor evet ama neyi duyduğumu bilmiyorum” demekten korktum hep. Oysa sesimiz de duyulmuyor şimdi. Duyanlar, kendi seslerinin yüksekliğinden sesimizdeki vurguyu, tonlamayı, hissi fark edemiyorlar. Ve çok çabuk silinip gidiyor duygular. Sevgiler, şiirler, aşklar öfkeler bile kaybolup gidiyor bu gürültü içinde.
Avazım çıktığı kadar bağırsam bir dağ başında cevap gelir anında. Aynı şeyi, söylediğim şeyi duymuş olsam da, işitilmek, sözüme cevap verildiğini bilmek insanlığıma bir anlam ve değer katıyor. Konuştuklarımın, söylediklerimin birilerine ulaştığını, o birilerinin sesimden aldıkları duyguyla bana karşılık vereceklerini unutmak istemiyorum.