Suriye’de yaklaşık 12 yıldır devam eden iç savaşın ardından milyonlarca insan ülkelerini terk ederek topraklarımıza sığınmak zorunda kaldı.
Yaşadıkları savaşın sarsıntısını zihinlerinden henüz atamayan Suriyeli göçmenler, Müslüman kardeşi olarak bildiği, sığındığı ülkemizde de toplumsal ve siyasi ırkçı söylemlere maruz kaldılar.
Mültecilerin karşı karşıya kaldıkları nefret söylemleri her geçen gün artarken bu söylemler bazen fiziksel şiddete kadar varabildi. Özellikle son yıllarda bu ırkçı tutum çığ gibi büyüdü. Öyle ki merhametinden zerre şüphe duymadığımız eşimizden ve dostumuzdan da benzer söylemler duymaya başladık.
Oysa daha birkaç sene önce ABD'de sokak ortasında polis tarafından boynuna basılarak öldürülen George Floyd için günlerce ırkçılığa lânetler okuyarak paylaşımlar yaptık.
İşçi olarak gittiği Almanya’da senelerce benzer muameleye maruz kalan, dışlanan, hakarete uğrayan, öldürülen insanımızın neler çektiğini de unutmuş değiliz.
Suriyeli sığınmacılara da benzer dışlayıcı tavrı takınanlar, zaten yaralı olan bu insanlara ne büyük acılar ve travmalar yaşattığını görebilse keşke.
6 Şubat Maraş depremindeki kurtarma ekiplerinden Talha Bey anlattıkları geldiğimiz durumu özetler nitelikte:
"Maraş merkez çarşı tarafında 13 yaşında Teslime isimli, Suriyeli bir kıza sesli dinleme ile ulaştık. Zor bir durumdaydı.
Yanındaki beşikte 1 yaşında bir kardeşi vardı. Çoktan rahmetli olmuştu bebeğimiz.
Teslime'yi çıkardık.
Annesinin, babasının yan odada olduğunu söyledi.
Defalarca sesli dinleme yaptık. Fakat ses yoktu.
Kız çok ısrar etti.
Hatta bir ara olayın şokuyla halüsinasyon gördüğünü düşündük. Ancak enkaza girmeye de devam ettik.
Sonra Teslime'nin annesine ve babasına ulaştık, çıkardık. Çok iyi durumdaydılar.
Bilinç açık, yaralanma yok vs.
Sesli dinlemede neden ses çıkarmadıklarını sorduk. Çok saçma bir şekilde Türkçe bilmediklerini söylediler.
Ama olayın aslını daha sonra öğrendik.
Anne ve babası Türkçe bilmediğinden, Arapça cevap verirlerse onların Suriyeli olduğunu anlayacağımızı ve onları çıkarmayacağımızı, bırakıp gideceğimizi düşünmüşler. Bu olay çok etkiledi beni..."
Siyasi kaygılar ile toplumumuzu nefretle kundaklayanların başarılı olduğunu, halkımızın yavaş yavaş Nazileşmeye başladığını söyleye bilir miyiz?
Mülkün sahibi ve hükümdarının Allah Teâlâ olduğunu depremle birlikte bir kez daha hatırlamış olduk. Evi, arabası, işi ve ailesi olan insanlar bir gecede her şeyini kaybetti. İlim ve teknoloji sahasındaki onca ilerlemeye rağmen aciz kaldığımız binlerce hadisenin yaşanması ibret almamız için yeterli değil mi?