Son yıllarda duymaya başladığımız en son temmuz ayında duyduğumuz Türkiye Nato’yu 4. Maddesi gereği toplantıya çağırdı haberleri gündemimize girmeye başladı. 2012 yılında Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye’yi tehdit etmesi üzerine Türkiye NATO’nun 4. Maddesi gereği acil toplantıya çağırarak bilgilendirmeye çalışmış ve patriot füze bataryaları Ülkemize konuşlandırılmıştır. Peki nedir bu Nato ? Kısa adıyla Nato yani Kuzey Atlantik paktı. İkinci dünya savaşından sonra 1949 yılında kurulan bu örgüte o zamanlar Sovyet Rusya tehdidi bahane edilerek uzun uğraşlar sonu yani 3yıl sonra 1952 yılında üye olabildik. Türkiye’nin bu askeri işbirliği ve savunma örgütüne üye olma sebebi temelinde Sovyet Rusya tehdidine karşı caydırıcılık sağlamaktı. Nato ise bizi Sovyet Rusya’ya kalkan olarak gördü ve onun için üye olarak aldı peki Sovyet Rusya bize saldırsaydı Nato bizi savunacakmıydı HAYIR. Nato bizim dost ve müttefik devletlerimizden mi oluşuyor HAYIR. Çünkü Nato’nun tek Müslüman devleti olan Türkiye ile ilişkileri hep sorgulanır olmuştur. Kronolojik olarak 1974 Kıbrıs Barış harekatından sonra ABD bize silah ambargosu uygulayarak iki üye devlet arasında gerilimlere sebeb olmuştur. ABD’nin bu tutumu ülkemizde Nato’nun temellerini sarsacak bir olay olarak değerlendirilmiş sonuç üyeliğe devam. Türkiye’nin on yıllardır mücadele verdiği PKK terörü sorununda da Nato üyesi devletlerden beklediği desteği aldığını söylemek mümkün değildir. Nato’ya üye devletlerin Türkiye’ye destek olmadıkları gibi zaman zaman Türkiye’yi zor durumda bırakacak faaliyetlerde bulundukları da bir gerçektir. Buna örnek 1990’lı yıllar da PKK terörü ile mücadele etmeye çalışan Türkiye’ye “sivil halka karşı kullanılıyor” diye silah ambargosu uygulayan Almanya çarpıcı bir örnektir. Yine ilginç bir şekilde o zamanlar Türkiye’nin sınır ötesinde yaptığı operasyonlara da en sert tepki, Nato üyesi devletlerden gelmiştir. Türkiye’nin terörle mücadele sürecinde ortaya konan tablo Nato’ya üye devletlerin Türkiye’ye destek olmaktan çok terör örgütüne destek verdiği yönünde gelişmiştir. Mesela o dönemlerde Çekiç Güç geldikten sonra Türkiye’de PKK’nın faaliyetleri büyük artış göstermiştir. 1 Mart 2003’teki Tezkere krizinin ardından 4 Temmuz 2003’te Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde Özel Kuvvetler Komutanlığı Karargahı’nda görev yapan Türk askerleri Irak’taki ABD’li işgal kuvvetlerine bağlı askerlerce ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda, derdest edilmeleri ve başlarına çuval geçirilmek suretiyle götürülüp sorguya çekilmeleri Türkiye’ye aba altından sopa göstererek düşmanlıklarının göstergesi değil de nedir? Son olarak da güney sınırlarımızda Suriye, DEAŞ ve PKK sorunu ile kapsamlı mücadele verirken Nato üyesi ABD ve Almanya Patriot füze bataryalarını geriye çağırması zaman açısından çok manidardır. Türkiye’ye rağmen PKK’nın Suriye kolu PYD’ye açık desteği dostluk seviyesini göstermektedir.Peki Almanya ne yapmaya çalışıyor derseniz Gezi olaylarını provake eden Alman ajanları üstüne birde kobani eylemlerinde yine ABD ve Alman ajanlarının faaliyette bulunmaları bunların ne kadar dost ve müttefik olduklarını gösterir. Türkiye’nin Nato üyeliğinin aslında hiçbir zaman geçerli bir güvenlik kalkanı oluşturmadığı ve maliyetinin çok ağır olabildiği net bir şekilde görülmektedir. Bu da Türkiye’nin Nato’ya üyeliğini gözden geçirmesi gerektiğini gündeme getirmiştir. Türkiye dış politika ve savunma stratejisini gözden geçirerek ne Avrupa Birliği ne Nato veya Şanghay işbirliği örgütü ile vakit harcamayıp Kardeş cumhuriyetler ve Müslüman devletlerin de katıldığı bir örgütlenmeye çaba sarfetmesi gerekmektedir. Çünkü Düşmanlarınızla oturup kalkan sizin dostunuz olamaz. SAYGILARIMLA