Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmek üzere Cumhurbaşkanlığı Külliyesine giden TBMM heyetinde sadece Ak Parti ve MHP’li Divan üyeleri yer aldılar. CHP ve HDP protesto amaçlı olduğunu düşündürecek nedenlerle ve gerekçelerle ziyaretten sarf-ı nazar ettiler.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin üzerinden henüz bir yıl bile geçmedi. 21 milyon oy almak suretiyle birinci turda seçimi kazanan kişi bu iki parti tarafından tanınmıyor. Protesto ediliyor.
Kamuoyunun anlayamadığı husus bu işin nerelere varabileceği. Hele de CHP açısından. Hadi, HDP’yi anlayabilirsiniz. Sonuçta siyasete ilişkin ‘komuta’ ve ‘kumanda’ kendi ellerinde değil: ‘Gel’ derler gelirler, git’ derler giderler.
Emir kulları…
Peki, ya CHP ne olacak? Her şeye rağmen ikinci parti olmuşlar. Ak Parti ile hükümete girmek için ciddi ciddi koalisyon görüşmeleri yürütüyorlar. Olacak iş mi bu!
Olmayacağını dünya, âlem biliyor. Evlilik yapacaksınız ama damadın ailesini istemiyorsunuz. Hükümet kuracaksınız lakin ortağınızın ailesi reddediyorsunuz. Oysa damat babasının yanında çalışıyor. ‘Al oğlunu görme yüzünü’ ihtimali yok.
‘Dünür’ olduktan sonra sürekli görüşmek zorundasınız.
Cumhurbaşkanı sistemin en temel aktörü. Her aşamada beraber çalışmak, yönlendirmelerini dikkate almak zorundasınız. Önemli tüm atamaları o imzalayacak. Kanunları o onaylayacak. Kararnameler onun görüşüne uygun çıkarılacak. İstediği zaman çağırıp, politikaları beraber belirlemek zorunda kalacağınız siyasi bir figür.
Kendisine vekalet edebilecek durumda olan CHP Meclis Başkanvekili Cumhurbaşkanına gitmiyor. Tut ki, Cumhurbaşkanı yurtdışına gitti ve CHP’li Başkanvekili ona vekâlet edecek.
Görüşmediğiniz, tanımadığınız birine vekil olabilir misiniz? Olmanız uygun mu?
Oldu mu şimdi bu protesto muhabbetleri. Neyin protestosunu yapıyorsunuz? Ak Parti’yi içinize sindirdiniz de Cumhurbaşkanı mı kaldı?
Anlaşılan muhtemel ‘ortak’ da bu işi istemiyor. İstese böyle bir tutum belirlemezdi.
O zaman kritik bir dönemden geçtiğimiz bugünlerde tiyatro oyunu oynanmasın. Bir an önce seçim kararı verilsin de herkes işine, gücüne dönsün. Her geçen dakika zarar demek, her geçen saniye kayıp anlamına geliyor. Ekonomik rölantide. Müteşebbis önünü görmek istiyor.
Ama bu şartlarda ileriyi görmek mümkün değil. Geleceğe dönük hesap yapmanın imkânı yok. Seçim kararı alınsa piyasalar rahatlayacak. İstikrar adına belli umutlar doğacak. Birkaç ay daha dişini sıkarak, yaklaşan dönemi kurtaracaklar.
Görünen o ki, MHP sistemin ‘yapıcı’ unsuru. Meclis Başkanlığı seçiminde son derece duyarlı bir tablo ortaya koydu. Meclis Başkanlık Divanı belirlenirken işbirliği zemininde hareket etti. Ak Parti MHP’nin tavrının farkında. Nitekim RTÜK üyeliği seçiminde tercihini MHP’den yana kullandı ve MHP’li üyeyi seçtirdi.
MHP’li Divan üyeleri Cumhurbaşkanına çıktılar. Uyumlu bir tablo sergilediler.
Erken seçim kararı alınması halinde MHP, Ak Parti’ye açık çek veriyor. Seçim hükümeti değil, Ak Parti azınlık hükümetine destek vererek seçime Ak Parti hükümeti ile girilmesini sağlayacağını ifade ediyor. Azımsanacak fedakârlık ve istikrar kaygısı değil.
Ama ne oluyorsa, Türki filmlerindeki gibi, taraflar istemeye istemeye nikâh masasına doğru gidiyorlar. CHP ile hükümet kurulursa kimse şaşmayacak.
Bir müddet sonra Ak Parti ‘kim itti beni buraya’ diyecek. Dediğinde artık çok geç olacağı için sesini kimse duymayacak.
Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu yönetim tipi, istikrarlı ve güçlü hükümet.
İstikrar ve güç birkaç aylığına kurulacak hükümetlerde değil, uyumlu bir şekilde en az iki yıl yürütülebilecek ortaklıkta. Olmuyorsa zorlamayın. Olabilecekleri seçmeye çalışın.
Ak Parti adına müzakereleri yürütenler üst yönetimle ne paylaşıyorlar bilmiyoruz. Lakin toplum merak ediyor, bu kadar zıt iki kutbun evliliğinden nasıl bir sonuç çıkacak?
Ne konuşuyor, nasıl konuşuyorlar? Beraber olamazlar diye düşündüğümüz partiler ve siyasetçiler günaşırı bir araya gelme yönünde irade ortaya koyuyorlar.
Bizler şaşıyoruz. Millet merakta.
Nasıl yürüyecek bu evlilik?