Şimdi şehrin, ülkenin, dünyanın bu kadar sorunu varken yağmur meselesi de nereden çıktı diyebilirsiniz. Birbirinin yerine geçen mevsimler nedeniyle sonbaharı yaşamadan kışa geçiyoruz. Geçen yıl çok olan yağışlar kasım ayına az bir zaman kala hala kendini göstermedi. Fakat bugünkü konumuz yağmurun fizyolojik olarak yağmaması da değil. Azıcık sabredin anlatacağım.
Geçenlerde bir akrabamızla konuşuyorduk. Siyaset, dünya gündemi iç ve dış konjonktür derken söz birden zamanın bereketsizliğine geldi. Vakit bir şekilde geçiyordu ama hep bizim aleyhimize ilerliyordu. Zamanı düzgün bir şekilde kullanmadığımızdan hiçbir şeye yetişemiyor, hiçbir işimizi hakkıyla yapamıyorduk. Konu zamanın bereketsizliğinden ibadetlerimize kaydı. Az ama düzenli yapılan ibadetler konusunda hem fikirdik.
İnsan vakti varsa elbette kuşluk namazını, evvabin namazını da kılmalıydı ama önce beş vakit namaz düzene oturtulmalıydı. Ardından sürekli arttırarak Kuran-ı Kerim okunmalı. İbadetlerin ardından söz dua meselesine geldi. Nasıl dua ediyorduk, samimi bir dua için gereken zamanı ayırıyor muyduk yoksa namazın ardından kalıplaşmış cümlelerle hızlı bir şekilde dua bahsini kapatıyor muyduk? Yağmurun yağması için ne yapıyorduk…
Akrabamız yağmur meselesi önemli dedi. Allah korusun bir süre daha düzenli yağış gelmezse işin sonu kıtlık. Son yıllarda yağışların bir yıl iyi diğer yıl kötü olduğundan falan bahsetti. Küresel ısınma, mevsimler arasındaki değişimler, zararlı gazlar vb. sohbetimizin evreninden uzaktı. Dua etmiyoruz, duanın hakkını veremiyoruz dedi akrabamız. Ona göre günlük sistematik bir şekilde ibadetlerimizi yerine getirip, peşine nafileleri de ilave ettikten sonra bol bol dua etmeli, Yüce Allah’tan rahmetini yeryüzüne göndermesini dilemeliydik.
Ben yine tabi ki olaya muhalif bir pencereden bakıp, bereketin kalmadığından, yalanın, riyanın en önemlisi de faizin günlük bir rutin olduğundan dem vurdum. Kendi çapımca konuyu genişletmek için bankaya kredi borcu olmayan çiftçinin çok az olduğunu, öte yandan traktöründe klima bulunmayan çiftçinin yadırgandığını, yılda bir kez kullanacağı tarım makinelerine insanların sırf namları yürüsün diye binlerce lira bağladığını falan söyledim.
Haklı olduğum konusunda akrabamızla yine hem fikirdik ama o haklı olmamın bir işe yaramadığını söyledi. Yağmuru yağdırmak için nasıl dua etmeliyiz diyor başka da bir şey demiyordu. Çözüm önerisi teori de basit ama iş pratiğe geldiği zaman nefisle sağlam bir cenk etmeyi gerektiriyordu. Namazlarımızı adam gibi kılıp, dua içinde gereken vakti ayırmalıydık. Her duamızda Allah’tan bolluğumuz, bereketimiz için bol bol yağmur yağdırmasını dilemeliydik. Bu iş kolay mı? En azından kendi adıma hiç zannetmiyorum. Sohbetimizin üzerinden bir hafta geçti ben hala kendimi klişe bahaneler eşliğinde kandırmaya devam ediyorum…
Bu haftaki yazımız kelimenin tam anlamıyla havadan-sudan oldu. Fakat arada bu tarz önemsiz meselelere de kafa yormak gerekiyor(!) Nasıl olsa şehri, ülkeyi ve dünyayı her gün kurtaran yüzlerce kalem var. Bir hafta da bizsiz idare etsinler. Şimdi sorumuza geri dönelim; Yağmur yağdırmak için nasıl dua etmeliyiz?