Fıtrata Saygı Duymalı
Derler ki vakti zamanında Enderun mektebinin kapısında şu yazı asılıymış: “Burada hiçbir balık uçmaya hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz.”
Yüce yaratıcı her birimizi farklı sıfatlarla farklı donanımlarla yaratmış. Her birimizin farklı yetenekleri, farklı zeka kapasitesi olduğu için farklı alanlara yönelmeleri çok tabiidir. Şu gerçek hepimizin malumudur ki hiçbirimiz bir fabrikadan aynı anda çıkmış kalemler sandalyeler veya herhangi bir eşya gibi birbirinin tıpatıp aynı değiliz. Musavvir olan Rab bizi özenmiş de yaratmış. Saçımızın telinden tırnak uçlarımıza kadar iç organlarımızdan damarımızda akan kana kadar hepsini kişiye özel kılmış her birini seçmiş özenmiş öyle yaratmış. Peki bu tefekkürden sonra biz insanların fıtratının da farklı olduğunu kabul etmeli değil miyiz?
Batılı kimi bilim adamları çocuk doğuştan boş bir levha gibi gelir. Hiçbir donanımı, yeteneği yoktur der. Kimisi çocuk doğuştan kötüdür, o bastırılmış duyguların ve bilinçaltının esiridir derler.
Oysa bizim inancımıza göre çocuk hangi dinden mezhepten veya milletten olursa olsun İslam fıtratı üzerine tertemiz doğar. Doğuştan üstün meziyetleri vardır. Örneğin yeni doğan bir bebeği suya bıraktığınızda boğulmaz, çünkü yüzmeyi bilir. Yahut her dili öğrenmeye yatkınlığı vardır. Çevresindekiler hangi dili konuşursa onu öğrenir gibi.
Rasulullah bir hadisi şerifinde şöyle buyurur: “Her çocuğu annesi fıtrat üzere dünyaya getirir. Onun bu hali konuşma çağına kadar devam eder. Sonra anne babası onu Hristiyan, Yahudi, Mecusi yapar. Eğer anne baba Müslümanlarsa çocuk da Müslüman olur”
Çocuğun özü, onu evrende tek kılan, kendisi kılan temel kaynaktır. Bu öz her ne pahasına olursa olsun değiştirilmek için zorlanmamalıdır. Kimi aşırı derece hareketlidir yerinde duramaz. Kimi de olabildiğine durağandır. İçine kapanık yapısını korumayı sever. Kimi dost canlısıyken kimi en güzeli yalnız kalma diye köşesine çekilir, kendi kendine meşguliyet bulur.
Eğitim sistemimiz ne yazık ki fıtrata ve yeteneklere saygı duymuyor. Şöyle ki çocuk yukarıda saydığım gibi farklı davranış kalıpları sergileyebilir. Bu gayet doğaldır.(Tabii ki rehberliği ilgilendiren sıkıntıları hariç tutuyorum) Bizler her öğrenciden robotlar gibi susmasını tek tip davranmasını bekliyoruz. Haliyle durum böyle olmayınca ciddi tartışmalar, problemler doğuyor.
Yeteneğe saygı duyulmaması daha önemli bir noktadır gözümde. Bellemişiz Türkçe matematik herkes çok başarılı olsun muhakkak bunları öğrensin istiyoruz. Hayır efendim herkesin zeka donanımı farklıdır. Dil zekasına sahip olan biri bedensel hareketlerde yetersiz kalabilir. Yahut ezber yeteneği güçlü olan biri mantıksal matematiksel konuda yetersiz olabilir. Dayatmalara maruz bırakmadan onu olduğu gibi kabul etmek gerekir bazen. Yani herkes tüm derslerden başarılı, dersi bir güzel kavrama yeteneğine sahip olamayabilir. Malum olduğu üzere on iki yıllık okul hayatı ders çalışmayı sevmeyen ve gerçekten kapasite sorunu olan öğrencilerde ciddi sorunlara sebep oluyor. Özellikle lise çağına gelmiş bir öğrencinin hemen hemen kişiliği oturmuştur. Neyi sevip neyi sevmediğini neyi başarıp neyi başaramadığını bilen bir öğrenciye altından kalkamayacağı yük yüklenmemelidir. Balıklar uçamaz, kuşlar yüzemez…
Kişiliğe Değil Davranışa Kızılmalı
Çocuğun kişilik gelişiminde şüphesiz öğretmenlerin rolü büyüktür. Henüz ilkokul sıralarındayken sen şöylesin sen böyle kötüsün yok filana benziyorsun falana mı çektin gibi aşağılamalar çocukta onulmaz yaralar açmaktadır. Hepimizin olduğu gibi öğrencilerin de hatalarının olması gayet normaldir. Kişiyi kötülemek etik bir davranış değildir. Ancak kişinin yaptığı yanlış davranış düzgün bir ifadeyle uyarılmalıdır. Hele bir öğrenci ya da çocuk başkasının yanında asla rencide edilmemelidir. Şunu unutmayalım ki onlar bizim söylediklerimizi değil yaptıklarımızı örnek alırlarından onları kaybetmemek için kişiliğe değil davranışa kızılmalıdır. Bir de eğitimcilerin özellikle uyardığı bir konu ise karşımızdaki kişiden hele bu çocuksa yapmasını istediğimiz davranışları dile getirmemizdir. Yapılmasını istemediklerimizi değil yapılsın istediklerimizi söylememiz gereklidir.
Onların Dünyasına Dahil Olunmalı
Tabii bu dediğim her zaman her öğretmen için uygun değildir lakin kimi öğretmenler onlarla yakınlık kurmak adına örneğin izlediği dizileri izler ki muhabbetlerine dahil olsun. Oynadıkları oyunları bilir, gezdikleri mekanlarda farklı tatlar dener ve günceli yakalamış bir öğretmen olarak kendini öğrenciye sevdirir. Farklı sohbet ortamlarına dahil olarak onları mum gibi aydınlatır.
Dersler Sınıf Geçirmek İçin Öğretilmemeli
Nurettin Topçu Hoca’nın kıymetli sözlerinden alıntı yapmak istiyorum. “Tarih dersi yalnız bilgi olsun diye değil daha çok irade olsun diye, coğrafya dersi vatan sevgisi, fizik dersi kainat sevgisi olsun diye mektepte okutulmalıdır… Edebiyat ve felsefe derslerinin verebildiği hakiki sevgi ise insanda insanı ve kainatı tekrar yaratan sevgidir.” “ Bizim işimiz sizin yalnız zekalarınızı işlemekten ibaret değildir. Aynı zamanda kalplerinizi yoğurmaktır. Biz sizin birtakım dersleri öğrenen zeka makineleri olduğunuzu hiç düşünmedik.”
Bu haftalık muhabbetimizin de sonuna geldik. On bir ayın sultanı mübarek ramazan ayınızı tebrik ederim. Rabbim layığıyla idrak edebilmeyi nasip etsin. Muhabbetle ve Muhammed’le (s.a.v) kalınız.