Günümüz trendlerinden biri, emek vermeden kazanılmış gibi anlatılan başarı hikayeleri. “Sosyal hayattan hiç kopmadan” Türkiye derecesi yapanlar, “Uykusuz kalmadan” çocuk büyükten anneler, “Zengin” ilkokul mezunları, “Bir akşam yemeğinde” fikir geliştiren girişimciler, “Hayatın tüm sırlarını çözmüş” Youtube anlatıcıları… Herkes elde ettiği ( biraz da süslediği) kendince “muazzam başarıyı”, çok kolay elde ettiğini anlatmak derdinde. Herkes harcamadığı çabayı anlatıyor, hiç kimse ödemek zorunda kaldığı veya kalacağı başka bedellerden bahsetmiyor.
Zaman zaman da siz yaştaki öğrencilere söz söyleme fırsatı bulanlar “Üniversiteye hazırlanmayıp hayatın tadını (hangi hayatın hangi tadıysa o yaşta) çıkardıklarını, parlak bir öğrenci olmamasına rağmen, günün sonunda birincilerle aynı hatta daha iyi bir kariyere sahip olduklarını” anlatıyorlar. O insanların, Türkiye derecesi yapmış başarılı bir öğrencinin o yıllarda yaşadığı tatmin seviyesine ulaşmak için, halen çene yormasını takdire şayan buluyorum. Ne kadar sürdü? Bunun için hangi bedelleri ödediler? Kimlere minnettarlar? Şansları mı yaver gitti? Ulaşacakları en yüksek seviye bu mu? Bilemem. Bunu açıklama, gerekçelendirme, geldikleri yerle ilgili hikâye yazma veya fark edilmek için çabalamaları, o boşa geçen bir yılın verdiği yetersizlik hissini içlerinden atamayacaklarını gösteriyor
Ben 18 yaşında ömrüm boyunca istediğim konumda olma, istediğin hayata başlama anahtarını elime almıştım. Emek verdiğim, uykusuz kaldığım, acı çektiğim ve çaresiz hissettiğim o yılın her günü her saniyesi için gurur duyuyorum. Türkiye 71.si olmak dünyanın en büyük başarısı değil, parlak bir gelecek garantisi de yok ve mutlu bir ömür geçireceğim anlamına da gelmiyor. Ama ben kendim için, isteklerim ve beklentilerim için emek verdim. Kendime olan saygımı en önce ve sadece kendime ispatladım. Bu hazzı merak ediyorsan haydi başla! Sen yap, sen emek ver, sen benliğini koy ortaya o üniversite bu sınav değil, Hiçbir Emeği Zayi Etmeyen bu emeklerin hatırı için sana bolluk, bereket ve güzel bir kariyeri zaten verecektir.
Sınava bu kadar yaklaşmışken geriye dönüp baktığında sen de emek verdiğini göreceksin. Büyük bir yükü bugüne kadar omuzladın. İki adım sonra yük inecek. Bu yükü taşımanın verdiği özgüvenle omuzların dimdik yürüyeceksin. Kendin için yapılabilecek en güzel şeyi yaptın. Denedin. Bu kadar ilerlemişken yükü bırakma. Başardım çünkü istedim, emek verdim demene sayılı günler kaldı. Buraya kadar gelmişken bırakmak olmaz. Son bir nefesle yola devam. Gösterdiğin çaba duyacağın gururun tek kaynağı. Bunu kendinden esirgeme.
#BİRKAHVEYİHAKETTİM
Son dönem trendlerinden biri diğeri kendini ödüllendirmek. İnsanlar bu yolla hem işi hem kendini yüceltiyor ve ayrıca öz şefkatini sergilemiş oluyor. Hatırıma hemen anneannem geliyor. Ertelemez ve erinmez, yapması gerekeni tıkır tıkır yapardı. Kimse büyük işler başardığını anlamazdı, çünkü kimse onun ağzından yapacağı bir işi duymazdı. Ne iş gözünde büyür ne kendini yüce görür, ne de insanlardan takdir beklerdi. Yorucu kış akşamlarında bir portakal veya greyfurtu yalnız ve sadece kendisi için ayıklayıp yemesi ile meşhurdu. Gün boyu evi çekip çevirir ailesi için yaşar ama o portakalı yalnız kendisi için yerdi. Şimdiki gibi cicili bicili sunumlara koymaz, tabak bile almazdı. O anlardan hiçbirinden tek bir kare fotoğrafı da yok üstelik. Ama şahit olsanız anlardınız ananem o portakalın her zerresini fazlasıyla hak ederdi. O portakalı kimseye ispatlamadan o kadar emin ve iştahlı yerdi ki portakal sevmeyen insanın bile canı çekerdi. Portakalı değildi mesele, bu hak edilmiş öz şefkati hissetmek isterdi.
Niye anlattım anneannemi? Açıkçası anneannem bunu da hak etti. En büyük arzusu ölümünden sonra hayır duası ile anılmaktı. Rahmetli Ananem Fatma Aydın her an dualarımın en güzel yerinde, sizlerden de bir defa ve minicik vakit ayırmanızı bu kısımda arzu etmiş olayım.
Bu an ve anı sizin için ne ifade etmeli? Öncelikle özel bir şeye ihtiyacınız yok. İnsansan veya hayvan belki bir çiçek öyle veya böyle bir canla yaratılmışsak, bize sunulan her şeyi, tüm nimetleri hak ediyoruz. Bunun içi sorumluluklarımdan fazlası ile ezilmeye veya birinden bunu istemeye, kimsenin iznine, onayına veya takdirine ihtiyaç yok. Ama o helal nimetten o tadı almak için, o portakalın ananeme verdiği hazzı yaşayabilmek için ne lazım biliyor musun? Sorumlulukları yerine getirmenin, zamanı ve gücümü verimli kullanmanın, kendimi yormanın sağladığı o tatmin duygusu lazım. Yoğurt çorbasına döktüğümüz o yağdan, harika cozurtunun çıkması o yağın kavrulmasına bir miktar yanmasına bağlı. Şimdi bir kahve iç, portakal ye ya da sadece ayaklarını uzat ve tavanı izle…. Her ne seviyorsan yap… Aynı işi bir de tüm performansını sergilediğin, çalıştığın fedakârlık yaptığın bir günün sonunda yap. Hangisinin daha lezzetli olduğuna o an karar vereceksin. Yorulmayı, kavrulmayı ve kararında yanmayı seveceksin. Bir de sınavdan çıkınca şöyle güzel bir Türk kahvesi iç çünkü sen onu gerçekten hak ettin.
NE YAPMALI? Kıymetli olanın sonuç değil emek olduğunu bilmeli.