Eski zamanlar. Güney Amerika’da bir ülke. Devrim yapılmış. Gerilla lideri, yanındakilerle beraber şehrin içinden geçmekte. Kadının biri, gerilla liderinin önüne fırlar, kocasının devrimde öldüğünü, beş çocuğu ile dul kaldığını söyler, yardım ister. Gerilla lideri, yanındakilere, kadına biraz para verilmesini söyler ve yoluna devam eder. Mahiyetinde bulunan adamlarından biri, kadının yalan söylediğini, kocasının gece sarhoş olup insanlara rahatsızlık verdiği için tutuklanıp nezarete atıldığını söyler. Gerilla lideri, üç-beş saniye durur, sonra şöyle der: "O zaman kadını mahcup etmeyin, kocasını vurun!"
X
Köylerde saatlerce, yıllarca, hayatlarının sonuna kadar karşılıklı oturup aynı hamleleri ve karşı hamleleri yaparak dama oynayan ihtiyarlar gibi, iki kişinin de çok iyi bildiği bu oyunu yine de oynamaktan geri durmamak gibi geçiyor hayatımız. Kimsenin kimseyi kandırdığı, tuzağa düşürdüğü yok. Kim daha çok numara çekerse o kazanıyor!
X
1954'te, Vietnamlı asiler Fransız askerlerine kale gibi sağlam DienBienPhu Kışlası'nda sağlam bir şamar indirdiler. Ve bir asır süren sömürge döneminin ardından, mağrur Fransa apar topar Vietnam'dan çıkmak zorunda kaldı.
Sonra sıra Birleşik Devletler'e geldi. İnanılacak gibi değil: dünyanın ve tüm kainatın en büyük gücü bu minicik, kötü silahlanmış ve halkı yoksulların yoksulu ülkede bozgunun utancını yaşadı.
Ağır hareket eden, çok az konuşan bir köylü bu iki kahramanlık destanına öncülük etti.
Adı HoChiMinh'di, ama herkes ona Ho Amca diyordu.
Ho Amca diğer devrimlerin liderlerine pek benzemiyordu.
Bir keresinde, bir militan küçük bir köyden dönünce oradaki insanları organize etmenin mümkün olmadığı konusunda rapor vermiş:
-Oradakiler bir avuç geri kafalı Budist, bütün günü meditasyonla geçiriyorlar.
-Oraya dön ve sen de meditasyon yap, diye buyurmuş Ho Amca. *
X
Daha az ile yetinmek ve kıyıda köşede kalmış, ayrıntı gibi gözükenlerle mutlu olmak. Bana –herkese –dayatılana –olabildiğince- sırt çevirip beni çocuksu mutluluğa götürenlere tutunmak.
İnsan ki yaşadıkça öğrenen ve şükredendir.
Deniz tuzuyla kurutulmuş gül yapraklarının olduğu havadar bir odanın düşüyle başladım güne.
Mektup yazmaya başlasak daha mutlu olur muyuz? Sanmıyorum. Bunca hızlı bir hayatın içinde mektuba yer yok. Dışımızda saydığımız her şey gibi duygu ve hislerimizi de çabucak tüketmenin derdindeyiz. Ne kadar tüketirsek o kadar iyi. Ne kadar kirlenirsek o kadar güzel!
Müzik dinleyen sağır insanlara benziyoruz.
*Ve Günler Yürümeye Başladı &EduardoGaleano