Tolstoy, Anna Karanina’nın girişinde “ Bütün mutluluklar birbirine benzer, ama her mutsuzluğun ayrı bir görünüşü vardır “ der. Mutluluk da, mutsuzluk da hayata dair, yaşayan her insanın karşılaşıp durduğu iki kavram. Dünya sahnesinde yerini alan insanoğlu bu kavramların elinde yoğrulur ve ömrü boyunca süren imtihanını verir. Ahde vefa gösterdiği ölçüde huzurlu olur. Aslında mutlulukla huzur arasında bir benzerlik olsa da farklıdırlar. Mutluluk taşkındır, huzur ise sakin ve durağandır. Yukarıdaki alıntıda da altı çizildiği gibi bütün mutluluklar birbirine benzer; başarı, kavuşma, seyahat gibi birçok nedenle mutlu olur insan ve bunu yüzünde gösterir, haliyle ortaya koyar. Oysa mutsuzluğun farklı bir görünüşü vardır. Herkesin mutsuzluğu farklı nedenlere dayanabileceği gibi, herkesin mutsuzluğu yaşayışı da farklıdır.
Ayrılıklar, kayıplar, beklentiler, hırslar mutsuzlukların başlıca sebepleri olarak sayılabilir ama daha birçok sebepten de mutsuzluk doğabilir. Kimi yalnızlıktan mutsuz olur, kimi kalabalıktan. Bazen solan bir çiçek, kanadı kırık bir kuş, yarım kalan umut insanı mutsuz eder. Bazen de daha derin acılarla çalar kapıyı mutsuzluk. Mühim olan mutlu olmak ya da mutsuz hissetmek değil aslında. Hayatın sırrı vasatı yakalamayı bilmekle aydınlanır bence. Orta yol yolda hep bir huzur vardır. Aşırılıklar, mutluluk karşısında da, acılar karşısında da yorar insanı. Gayret ve tevekkül arasındaki köprüyü her zaman açık tutmalı.
Hz. Ali oğlu Hz. Hüseyin’e Peygamber Efendimizi şöyle anlatıyordu: “ Daima güler yüzlü, iyi huylu, halim ve selimdi. Çirkin söz söylemez, bağırıp çağırmaz, kimseyi ayıplamaz ve övgüde aşırıya kaçmazdı. Hoşlanmadığı durumu görmezden gelirdi. Kimse O’nun lütfundan ümitsizliğe düşmezdi. Kimseyi aşağılamaz, küçümsemez, ayıplamaz ve insanların ayıplarını araştırmazdı. “
Hz. Ali Peygamber Efendimizin insanlarla iletişimini de şöyle anlatırdı: “ Ashabının gönlünü hoş tutmak için onlarla güler, onlarla üzülürdü. Huzurunda konuşma adabından uzak kimselere bile sabrederdi. “
Şimdi bu mutluluk ve mutsuzluk üzerine bir kez daha düşünelim. Bu kavramlar insanın yorumuna göre yer değişir ve iyimserlik her zaman mutlu etmese de insanı huzurlu kılar. Zira güler yüz ve iyi huy daima birleştirici ve barışın teminatı olur. Çirkin söz ve bağırıp çağırmak ise her zaman bir çatışmaya yol açar. Mevlana’nın, “ başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol “ sözü, Peygamber Efendimizin hasletlerinden olan hoşlanmadığı durumu görmezden gelmesi ile nasıl da örtüşüyor. İşte bu da bize mutluluğun yolunun Efendimizin hayatından beslenmemiz gerektiğini gösteriyor.
Buradan şu da çıkarılmasın. Huzurlu olacağız derken, hırstan, hevesten, arzudan zarar görmeyelim diyerek tutkusuz, silik ve sıradan bir hayat yaşayacağız, hayır. İnancımız sağlam, tutkumuz kavi ve menzilimiz belli olmalıdır. Ercan Yıldırım’ın şu sözüne bir bakalım: “ tutkuyla yapılmayan eylemlerin, içinde tutku barındırmayan fikirlerin, kavgaların, sözlerin, davanın meşruiyeti, sahiciliği ve sahihliği mümkün olmaz. Tutku dünyada bulunmanın, varoluşu kotarmanın, yaşamın anlamlandırılması; manalanmış olanın içselleştirilmesi sürecini içerir. “ Evet, Müslüman tutkulu olmalıdır. Başarılı olmalıdır ve yeryüzündeki güçler karşısında acze düşmemelidir. Ancak sözü edilen tutku daima vahye ve sünnete tabi olmalıdır.
Bu geçişten sonra yeniden mutluluk-mutsuzluk kavramına dönelim. Her şeyin bir enerji kaynağı vardır. Hayatın enerjisi ise moraldir. İnsan mutluluğunu sağlayabilsin ki moralini, yani maneviyatını ayakta tutsun. Mutluluk süreklilik arz eden bir şey değildir ancak iyimser bakış, güzel görmek, olumlu olmak hem bireyin hayatını huzurlu kılar hem de toplum hayatını. Günümüzde hep başkalarının hayat tarifleri üzerinden gelişen bir dünyada yaşıyoruz ve maalesef büyük buhranların, cinnetlerin içinden geçiyoruz. Bu yüzden geçmişimizin izinden yararlanarak, geleceğimizin rotasını çizmek zorundayız. Bu yüzden dünyaya dürüst bakmak isteyenlerin sözlerine atıfta bulunuyor, bu yüzden Mevlana’dan öğüt alıyor, bu yüzden insanlığın en doğru rol modeli olan Peygamber Efendimizi tarif edenlere kulak veriyoruz. İşte tam da böyle bir düşünceye yaslanarak gelecek tasavvuru gerçekleştirebileceğimizin altını çiziyoruz. Sevgiyle bakmadığımız sürece, kendimize sevimli gelen bir dünya bulamayız. Hoşgörü ile hakikat için savaşmak kardeştir. Dürüstler sustukça sahtekârların dünyası genişler ve dünya mutsuzluklara, haksızlıklara, yalanlara sahne olmaya devam eder. Yolun sarplığı değil, rehberin kötüsü menzilden saptırır, unutmayalım.
Sevgiyle kalın.