Müslüman kimliği ön planda olan bir bayan yazar konferans salonundan çıkıp arabasına binerken tanımadığı genç bir bayan ‘’bana da yer var gibi görünüyor’’ diyerek arka koltuklardan birine yerleşir. Yazar hanım ‘’bu araba bir vakfındır arabayı yerine teslim etmeye gidiyoruz’’ deyince arka koltuğa yerleşen genç bayan ‘’siz devam edin, şoförüm beni takip eder’’ karşılığını verir.
Yazarımız ‘’kimsiniz’’ demeye kalmadı.
Genç hanım:
Mutlu musunuz? diye soru sordu.
Elhamdülillah mutsuzum cevabına şaşırdı genç kadın.
Nasıl olur? Konferanslarınız hep mutluluk üzerine.
Düşüncelerimi ifade etmekte yetersiz kaldığımı bana hatırlattığınız için teşekkür ederim. Ben insanların yaptığı veya yapması gereken seçimden bahsediyorum. Keşke insanlara mutluluk verecek reçetelerim olsaydı elimde ama maalesef öyle bir bilgiye sahip değilim.
Konuşma vakıf binasına varıncaya kadar değişik şekiller alarak devam eder.
Yazar hanım arabadan inerken hemen arkasında son derece lüks bir arabanın davetsiz hanımı beklediğini fark eder. İyi günler dileyen genç hanıma şoför kapıyı açar ve gözden kaybolur.
İki fakülte bitirdiğini konuşma arasında hatırlatan misafir hanımın kendisini takip edecek kadar özel şoförü de olduğuna göre maddi bir sorundan söz edilebilir mi?
Peki , neden yazar hanımla tanışma gereği bile duymadan ‘’mutlu musun’’ sorusunu yöneltti?
Bu hanımın mutsuz olduğunu anlamamız için illa PDR mi okuyalım? İnsanın yüreğindeki acı neyse dikkati de ordadır. Yani ‘’dikkat aklımızın en büyük çocuğudur’’ ve taşıdığımız gizli ve açık duyguların farkındadır.
Bu konumda ki bir kadının mutluluk, ruhunda neden ilk sırada ve neden olumsuz bir yer işgal etmiştir. Soru ‘’bu maddi imkanlarıma bakıp aldanma, sen kültürlü bir bayan olduğun için senden hem nasıl mutlu olacağımı öğrenmek istiyorum hem de bu hayatta mutsuz olan yalnız ben miyim yoksa benim gibi başka mutsuz olanlar da var mı?’’ sorusuna cevap bulmak için sorulmuştur.
Yazar hanımın verdiği cevabın kendisini ikna ettiğini hiç sanmıyorum. Çünkü kendisine verilen ‘’bir Müslümanın derdiyle dertlenmek zorunda olduğum için o insanın mutsuzluğu beni de mutsuz ediyor’’ cevabının çok fazla bir anlam taşıdığını sanmıyorum. Adrenalin tutkunlarını önerse faydası zaten faydası olmaz; çünkü asıl mutsuzlar onlar. Zaten mutsuzluklarını unutmak için olmadık rezillikler yapıyorlar ya.
Şayet 365 gün 24 saat yüreğim sevinçten kıpır kıpır olsun istiyorsan bu hem mutluluk değildir hem de böyle bir mutluluk yoktur. Çünkü böyle bir insanın et ve kemikten ibaret bir kartondan farkı yoktur. Senin anladığın mutluluğu Peygamberlere vermeyen Allah bana veya size neden versin?
Diyelim ki kendinizi çok mutlu hissediyorsunuz ve TV karşısında kahvenizi yudumluyorsunuz. Bir Yahudi askerinin bir Filistinli bayanı tekmeleyerek yerde sürüklediği görüntü düşüyor ekrana. Sizin yüreğinizde ki mutluluk, yerini bir acıya veya Yahudi askerini hayali olarak olsun öldürmeye bırakmıyorsa kusura bakmayın ama insani değerlerinizi gözden geçirmeniz gerekiyor.
Kendisini mutsuz görenlere şunu söyleyeyim. Mutluluk hiç kimsenin peşinden koşan prens veya prensesi değildir. Burası cennet değil acıların, endişelerin, korkuların ,yokluğun, yoksulluğun ateşinde sabırla pişmek için bir imtihan alanıdır. Sen beyaz atlı süvariyi arıyorsun ama o mutluluk değil umuttur. İkisi arasındaki farkı bir başka yazımızda izah etmeye çalışırız inşallah. Paylaş, yardım et, gönül al. Şimdilik bu üçünden birisiyle başla. Selamlar.