Genellikle, en sorunlu ilişkilerimizi karşı cinslerle yaşarız. Bunun asıl nedeni, onlarla olan ilişkilerimizin yönetimini kendimize değil, bize durmadan neyin doğru, neyin de yanlış olduğuna ilişkin buyruklar yağdıran örümcek ağlarıyla kaplanmış geleneğin ellerine teslim etmiş olmamızdır. Bizde yaşanan karşı cinslerle ilişkilerin özünde yatan düş, mutluluk alışverişi; ilerleyen zaman içinde yaşanan ise, karşılıklı optimum fayda uygulamasıdır. En parıltılı düşler ve yeminler eşliğinde başlayan ilişkiler, çok geçmeden son derece sorunsal bir yararlanma edimine dönüşmektedir. Yaygın olan kanının dayattığı gibi, sevgi ve mutluluk gerçekten alınan ve verilen bir şey midir? Yoksa yaşanan ve istem dışı olarak yansıtılan bir ışık mı?
Çağdaş psikoterapi yöntemlerinden biri olan NLP’yi özetleyen cümlelerden birini hatırlayalım: “Şu ana dek, şu anda ve şu andan itibaren, çevremizi kuşatan engellerden hiçbiri, kendi içimizdeki engeller kadar büyük değildir.”
Ne olacağınız konusunda neredeyse her şey, sizin istem gücünüzün yönetimine verilmiştir. Dilek ve düşlerinizi gerçekleştirmek için yürüdüğünüz yoldaki asıl engel, sadece kendinizsiniz. Belki başkaları, mutluluğunuzun azalmasına veya çoğalmasına bir ölçüde etkide bulunabilir; ancak kendi düşünce ve tutumlarınızı yönetme yetkisini tümüyle topluma devrettiğiniz zaman, geleneksel kültürün kalıplarına göre sizi ve ilişkilerinizi, toplumun bilinçaltınıza yüklediği tabular, önyargılar, korkular yönetecek; buna bağlı olarak mutluluktan alacağınız pay, toplumun lütfettiği miktarla sınırlı kalacaktır. Toplumu oluşturan insanların ezici çoğunluğunun yeterli bilgi donanımından yoksun olduğu göz önüne alındığında, yaygın görüşlerden pek çoğunun aptalca olduğu ortaya çıkar. Toplum hem bireylerin mutsuzluğunu hedefleyen mantık dışı gelenekler üretmiş, hem de tartışılmalarını yasaklayarak kendince onları koruma altına almıştır. Bugünkü geleneksel yapı, insanların mutluluğunu sadece olumsuz biçimde etkilemektedir; oysa zaten mutluluk, o veya bir başkası tarafından verilen veya alınan bir şey olmadığı gibi, emanet edilen bir şey de değildir. Başkalarına emanet edilen mutluluk, her emanet eşya gibi hor kullanılacak ve er geç kırılacaktır. Mutluluğunuzu bir başkasının ellerine bırakırsanız, onu alıp istemediğiniz yerlere götürecektir. Çünkü mutluluk sevginin ürünüdür ve yalnızca sizin içinizden doğar. Mutluluğunuzdan, yalnızca siz sorumlusunuz. Başka birini, hiçbir zaman mutluluğunuzdan sorumlu tutamazsınız; ama evlenirken ilk yaptığınız şey, yüzükleri birbirinizin parmağına geçirmektir. Onun sizi, sizin de onu mutlu edeceğiniz beklentisiyle yıldızlarınızı birbirinizin ellerine verirsiniz; oysa birbirinizi ne kadar severseniz sevin, onun olmanızı istediği kişi olmayacaksınız.
Bu, daha işin başında, çoğumuzun içine düştüğü bir yanılsamadır. Mutluluğumuzu eşimize bağlıyoruz. İlişki de çok geçmeden tıkanıp kalıyor. Tutamayacağımız bir yığın sözler veriyor ve kendimizi başarısızlığa mahkûm ediyoruz.
Mutluluğunuz için bir yapımcı veya yönetmen arıyorsanız, onu hiçbir zaman bulamayacağınızdan emin olabilirsiniz. O, sadece sizsiniz…