Kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlar ve duygular vardır…
Sadece yaşanarak anlaşılabilecek…
Nasıl anlatabilirsiniz ki; Cem Zorlu’nun espirilerini, Mahmut Aslan’ın vefasını, Uğur İbrahim Altay’ın sıcaklığını, Fatma Toru’nun ve Memiş Kütükçü’nün mütevaziliğini, Selçuk Öztürk’ün neşesini, Lütfi Şimşek’in samimiyetini, Ramazan Altıntaş’ın içten duasını, Hasan Angı ve Muharrem Candan’ın vefasını, Mustafa Özdemir’in sıcaklığını, Hakan Özer ve İbrahim Özen’in mütebessim hallerini, Mehmet Genç’in kaptanlığını, Kerem İşkan’ın çoşkusunu, Adem Alemdar’ın dervişliğini, Kenan Arvas ve Mehmet Ali Köseoğlu’nun beyefendiliğini, Abdullah Ecevit Öksüz’ün güler yüzünü, Ahmet Elden'in dostluğunu, Latif Selvi’nin karizmasını, Ahmet Koyuncuoğlu’nun mücadeleciliğini, Murat Güçlü, Hasan Mutluoğlu, Ramazan Tuzla, Ömer İnal, Önder Kutlu Hoca’nın eşsiz sohbetini, Mehmet Ali Özbuğday ve Gökhan Kırlangıç’ın asil duruşunu, Ramazan Yaşar’ın ışığını, Özden Konur, Rasim Atalay, Harun Yılmaz, Murat Dönmez, Duran Çölcü, İsmail Alemdar’ın soğuğa rağmen dostluklarını, onca yoğun işlerine rağmen yanımızda olan Mehmet Ali Korkmaz, Aslan Korkmaz, Sıtkı Korkmaz, Tahir Atilla, Tahir Şahin, Süleyman Temizci, Sıtkı Erben, Gülvezir Korkmaz, Kazım Öztürk ve Hıfsı Soydemir’in fedakarlıklarını, Mehmet Altın ve Osman Uzun’un sevgisini, İsmail Poçan, Betül Erdil, Uygar Erdil, Hatice Bilgin, Merve Ateş, Erol Çimen, Hüseyin Koyuncuoğlu, Sait Bulut, Yusuf Karakaş, Nurcan Gündüz, Ayşe Avcı’nın mutluluğunu, Hacer Ablamız ve kızları Betül ile Kübra Avaroğlu’nun özverisi ve çalışkanlığını, Ahmet Ergan’ın iş bitiriciliğini, Cengiz Çetinkaya ve Saliha Gülbey’in sevincini, Mehmet Atak’ın coşkusunu, Benim şaşkınlığımı…
Ve en önemlisi Lokman Koyuncuoğlu’nun heyecanını…
Hangi ifadelerle aktarabilirsiniz...?
Bunların hepsini hangi sadece bir metine hangi sihirli kelimeler le sığdırabilirsiniz…?
Ve hepsinin bir araya gelerek oluşturdukları muhteşem tabloyu hangi cümlelerle tarif edebilirsiniz…? Görmeyen birine renkleri anlatmak kadar zor…
O yüzden hiç o konulara girmeyeceğim…
Açılış törenimizde bizleri yalnız bırakmayıp böyle güzel bir mutluluk yaşattıkları için tüm sevenlerimize, dostlarımıza, okurlarımıza, arkadaşlarımıza, akrabalarımıza, “müteşekkiriz” deyip geçiştirmek istiyorum bu nedenle…
…………..
Nefes alsın ya da almasın tüm yaratılmışların hayatlarında mutlaka bir ya da birkaç dönüm noktası var…
Bu nokta, “Doğru zamanda doğru yerde olmak veya olmamak doğru zamanda doğru şeyi söylemek veyahut söylememektir” çoğu zaman…
Kaderinde cilvesiyle doğru zamanda doğru yerde olduk hep… Ve durduğumuz yerin doğruluğunu bir kez daha gördük açılış günümüzde… Çünkü doğru İnsanların hepsi yanımızdaydı o gün…
Yeni Konya, Yeni Türkiye, Yeni Dünya sloganlarından çok önceleri, haberin başına “yeni” sloganını ve ifadesini koyarak “Gazeteciliğin” rengini değiştirmeye niyetlendik ve yeltendik…
Dik duranlara cesaret ve ilham verelim istedik… Çünkü biz, doğru, yanlış tüm zamanlarda omurgalı ve onurlu durduk…
Ümmetin, Milletin ve Mazlumun yanı oldu hep yerimiz…
Kartalın hikayesini herkes bilir; belirli bir yaşa gelince göklerin hakimi, tırnaklarını söküp pençelerini yeniler ve yoluna devam eder ya… Kartal’ın dönüm noktası da budur…
Bizim bundan sonra yazacağımız yeni hikayemiz ve görmeyi düşlediğimiz rüyamız da bu aslında biraz…
Yenilendik… Bu ülkenin karşısında duran herkes için daha keskin artık pençemiz…
Ve bazı rüyalar tarihin akışını değiştirir…
Tarihi değiştirmek için çıksak ta yola bu hususta söz veremeyiz belki ama, İbrahim sevdalısı karınca misali yangına ağzımızda su taşımak için buradayız…
Özellikle, bu kutlu yürüyüşümüzün ilk adımı olan açılışımızda bize yalnız olmadığımızı gösteren tüm güzel dostların sevgisini ve desteğini bu kadar yakınımızda gördükten sonra…
(İsmini unuttuğum veya tanımadıklarımın hepsinden çok çok özür diliyorum… İyi ki varsınız, iyi ki vardınız…)