Son dönemlerde geriye çekilip, manzaranın bütününü, çerçevenin tamamını görecek şekilde geniş bir açıyla baktığımız zaman toplumumuzun duygu, düşünce, ahlak ve davranışlarında ciddi savrulmalar ve kırılmalar yaşadığına şahit oluyoruz. Bu durum ister istemez hem ferdi hem de içtimaî anlamda dengeyi bozuyor.
Ölçülü olma, soğukkanlılık, denge, düzgünlük ve doğruluk olarak dilimize çevrilmiş olan itidali kaybetmiş oluyoruz. İtidal kavramı, adalet kavramı ile aynı kökten türediği için anlam yakınlığı var. Hatta etle tırnak gibi. İtidalin olmadığı toplumlarda adalet kavramı da zedeleniyor ve ortaya her türlü provokasyona açık ya da tarafgirlikleri uçlarda gezen, kamplaşan, kutuplaşan, ayrışan bir toplum yapısı ortaya çıkıyor. Bu durumun kendiliğinden ya da tevafuklar neticesinde oluştuğunu söylemek yine itidalden uzak bir yorum olur.
Toplum mühendisleri, dünyanın politik, ekonomik, lojistik, jeostratejik ve teostratejik açıdan kilit taşı misyonundaki/pozisyonundaki ülkesi ve toplumu olan Türkiye'yi fonksiyonsuzlaştırmak için her türlü psiko-sosyolojik mühendisliği ve her türlü provokatif eylem ve söylemleri peş peşe sıralıyorlar. Sabah kalktığınızda muhatap olduğunuz gündem akşamı görmüyor. Dilimizde, "yalancının mumu yatsıya kadar yanar" diye güzel bir atasözü var. Ancak ülke kamuoyunu meşgul eden, "gündem" diye bize sunulan ya da birileri tarafından yüksek sesle dinlendirilen hususların çoğu zaman yatsıyı bile görmediğine şahit oluyoruz. Bu aşırı yorum ve söylemlerle meflûç edilen gündem yoğunluğu sağlıklı düşünmeyi, değerlendirmeyi ve adaleti temin edecek şekilde hakkaniyetli bir karar almayı engelliyor. Adeta toplum tecavüzcüsüne aşık edilmeye çalışılıyor.
Dolayısıyla gerek toplum gerek fertler özellikle de gençler, bu sürekli yön değiştiren rüzgarların önünde savrulabiliyor. Bütün bu olumsuzluklara karşı, "tesis etmemiz gereken duygusal itidalin nasıl olmalı?" sorusuna cevap bulmalıyız. Duygusal itidal, dostluk ve düşmanlıkta, ödüllendirme ya da cezalandırmada aşırı olmamadır, haddi aşmamadır. Bir kimsenin veya toplumun yanlış bir davranışından dolayı bütün doğrularını silmek insanın vazifesi değildir. Ya da yapmış olduğu bir doğrudan dolayı bütün yanlışlarını görmezden gelmek de yine insan açısından değerlendirdiğimizde itidalden sapma, adaletten ayrılma ve haddi aşmaktır. Çünkü bir yanlışın bütün doğruları, bir doğrunun bütün yanlışları götüreceği tek husus iman konusudur. İman söz konusu olunca bir yanlış bütün doğruları silip yok ettiği gibi bir doğru da bütün yanlışları silip yok eder. İnsanlar arasındaki dostluk ve düşmanlık, sevgi ve nefret, ödüllendirme veya cezalandırma iman meselesi değildir. İmanın konusu değildir. Gerek ülkeler arası, gerek şahıslar arası dostluk ve düşmanlıkta, sevgi ve nefrette, ödül ve cezalandırmada insanın takınması gereken duygusal tavır adalet ekseninde itidal üzere olmaktır.
Düşüncede itidale gelince; her insanda donanım olarak bulunan beyni ve güncellenebilen yazılım olan aklı doğru kullanabilmektir. İfrat ya da tefritin tarafgiri olmadan, bütün düşüncelere açık ancak haddi aşmayan düşünceleri önceleyerek kendi düşünce dünyamıza bir istikamet belirleyerek en doğruya en mutedil olana ulaşmaya çalışmaktır. Bugün düşünce/fikir sahibi olma noktasında toplumumuzda çok ciddi kırılmaların ve tahammülsüzlüklerin olduğunu görüyoruz. Düşünce de itidali bozan en önemli husus yalan bilginin, yalan ve çarptırılmış bir tarihin gerçek gibi kabul edilmesidir. Gerçeği çarpıtan, hakikati perdeleyen her türlü yalan ve yanlış bilgi mutedil düşüncenin önündeki en büyük engeldir.
Duygu ve düşüncedeki sapmalar, ayrışmalar ve haddi aşmalar beraberinde ahlakî ve davranışlarda da sapmayı, aşırılığı beraberinde getirmektedir. Duygu ve düşünce ahlakın üzerine inşa edilmiş olduğu ya da ahlakla iç içe geçmiş olan iki önemli temel dinamiktir. Bu iki önemli temel dinamikte itidal, denge kaybedildiği zaman; ister istemez (sebebin zorunlu sonucu olarak) ahlak ve davranışlar da denge kaybediliyor. Bugün ictimaî hayatımızda rüşvet, dolandırıcılık, görevi kötüye kullanma, torpil, adam kayırma, ihaleye fesat karıştırma, zimmet, irtikab, iftira, tehdit, şantaj, fuhuş, uyuşturucu, teşhircilik, içki, kumar, faiz, şiddet, hıyanet vb. bir takım gelecek adına endişe duymamıza sebep olan davranışlar var ise ve bunlar giderek yaygınlaşıyorsa hatta ve hatta rüşvetin, torpilin, zimmet ve irtikabın, vatana ihanetin zirve yaptığı özel ve tüzel kişi(lik)ler taraftar bulup, kurtarıcı/kahraman gibi görülüp, meşrûlaştırılıyorsa tüm bunların temelindeki ana neden, duygu ve düşüncede itidali kaybetmiş olmanın neticesidir. Sağlıklı düşünememe, düşünce noktasında yüzeysellik, işin künhüne vakıf olamama görüntüleri, aldanma, duygusal savrulmayı beraberinde getiriyor. Duygusal ve düşünce ekseninde kantarın topuzu kaçtığı zaman en süflî, en bayağı, kötü ahlakî tavır ve davranışları baş tacı edilebiliyor.
Şayet toplum olarak bir gelecek endişemiz var ise ve geleceğin dünyasında Türkiye olarak kendi kimliğimiz ve kişiliğimizle, kendi kültürümüz ve değerlerimizle varolma gibi bir amacımız, idealimiz var ise geleceğin toplumunu oluşturacak olan gençliğimizi mutedil duygu ve düşüncelerle yetiştirip, mutedil ahlak ve davranışlar sergilemesi için elimizi değil gövdemizi taşın altına koymalıyız. Mutedil duygunun yolu, doğru, hakikati anlatan, abartılmamış, sulandırılmamış, tarafgirlikten uzak bir tarih bilgisi ve bilinci ile; mutedil düşünceyi temin etmenin yolu ise kendi kültür ve medeniyetini özümsemiş, kimliğini ve kişiliğini doğru inanç çerçevesinde oluşturmuş, durduğu yeri bilip ayağını sağlamca kendi inancı üzerine sabitledikten sonra diğer bütün fikir akımlarını değerlendirebilecek fikirsel sağlamlıkta bir gençlik yetiştirmekle mümkündür. Bunu başaramadığımız zaman patlıcan-hıyar, domates-patates fiyatına göre hareket eden, tiktok'ta bedenini teşhir etmeyi cesaret, özgürlük ve çağdaşlık zanneden, sarhoşluğu muasırlaşma zanneden, tecavüzcüsüne/katiline aşık bir toplum ortaya çıkarmış oluruz. İtidal: duygu, düşünce, ahlak ve davranışta adaleti tesis etmek, dengeyi sağlayabilmektir. Bunu sağlayamadığımız zaman hem bireylerin hem de toplumun ruh ve psikolojik dengesi bozulacaktır. Şekil 1A'da görüldüğü gibi...