Deneyim ekonomisi kavramı her gün daha fazla dile getirilmeye başlanıyor ve markalar müşterileriyle daha fazla deneyim kurma üzerine odaklanıyor. Dünyanın ticaret yapma şeklini değiştiren bu deneyim ekonomisi artık günümüzün yeni tüketicisinin davranış kalıplarıyla hayatımıza girdi. Artık ekonominin eski ekonomi olmadığı ve tüketicilerin yaşam biçimlerinden etkilendiği kaçınılmaz bir gerçek. Fazla uzağa gitmeyelim bundan 10 – 15 yıl önce bile insanlara farklı ürünler sunmak insanlara o ürünü satın aldırmak için yeterliydi. Peki ya şimdi durum ne? İnsanlar artık ürün ya da hizmet satın almak peşinde değil. Herkes yaşamak istediği hayata katkısı olacak bir deneyim peşinde. Bu deneyim bazen bir koku, bazen bir ses, bazen bir renk, bazen de satış personelinin davranışı olabiliyor. Artık müşteri ile ilişki sadece satış anında gerçekleşmiyor. Artık üretmek ve müşteriye sunmak devri kapandı. Şimdi müşteriyi tanıma, yaşam tarzını, hedeflerini keşfetme ve bu hedefler doğrultusunda müşterinin yanında yer alabilme devri başladı. Dünyada deneyim ekonomisinin en önemli örneklerinden birisi Starbucks markası diyebiliriz. İnsanlara neden Starbucks markasına bu kadar düşkün oldukları sorulduğunda bir kahve satın almadıkları bir deneyimi yaşadıkları cevabını almanız çok yüksek bir ihtimal. Şubelerin kapılarından tutun da içeride yaşadığınız koku, renk, atmosfere kadar hepsi sizin yaşam tarzınıza eşlik eden bir deneyim. Yoksa aynı karton bardaklar her markette satılıyor ama Starbucks bardağı ile sokakta gezmek artık bir yaşam tarzı simgesi. İşte bütün mesele sizin müşterinizi iyi tanıyarak ona hangi deneyimle hedeflerine eşlik edeceğiniz.
Müşteriyle olan iletişiminiz artık sadece satış ortamında bitmiyor. Müşteri mağazadan çıktıktan sonra da sizle kendini özdeşleştiriyor ve hayatının bir parçası haline getiriyorsa o zaman uzun soluklu bir marka yolculuğu ortaya çıkıyor. Aslında buradaki kilit nokta müşterinizin hayatının bir parçası haline gelebilmek. Artık aynı yaş ve aynı gelir grubuna sahip insanlar bile farklı deneyimler bekleyebiliyor. Çünkü artık bireysel bir farklılaşma söz konusu ve insanları yaş, gelir grubu gibi segmentlere ayırarak pazarlama stratejisi kurmak çok eskilerde kaldı. Bugün artık tüketicilerle deneyim noktalarınız çok arttı. Reklam, mağaza düzeni, mağaza rengi, personelin kıyafeti tutumu, içerideki koku hatta ve hatta deneme kabinlerinin rengi, tasarımı bile müşterinize sunacağınız deneyimin bir parçası. Tüketiciler olarak hepimizin duygularıyla karar verdiği artık bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Hepimiz uzun süreli hedeflerimize destek olacak ve bizi yansıtacak markalarla iletişim kurma isteği içerisindeyiz. Bu isteğin kısa süreli olacağı ve her an sonlanacağını da düşünmeyi unutmayalım. Bu nedenle deneyim ekonomisi her şeyden önce tüketiciyi iyi okumaktan geçiyor. Deneyim ekonomisi sadece giyim ya da hızlı tüketim ürünlerinde geçerli olan bir durum değil. Bugün inşaat, eğitim, sanayi kısaca aklınıza gelecek her sektör deneyim ekonomisine uyma yoluna giriyor. Sizin müşterinize sunacağınız evin konumu, apartman girişi, merdivenlerin tasarımı, evin iç dizaynı hatta aynaların konumu bile müşteriye bir deneyim yaşatabilmeli. Yoksa sizin yerinize tercih edilecek çok firma var.
Deneyim ekonomisinin en eksik olduğu sektörlerden birisi de sanırım eğitim sektörü. Üniversite tercih dönemleri sona erdi. Bu süreçte yine üniversitelerin odaklandığı ve rekabet içerisine girdiği nokta burs vermek oldu. Oysa tüketiciler üniversitelerden iyi bir eğitim süreci ve mezun olduklarında sektörün istediklerine sahip olabildikleri bir donanım bekliyor. Üniversiteler ise akşam pazarı iletişim tarzıyla daha fazla burs vaadi vererek öğrencileri çekmeye çalışıyor. Deneyim ekonomisine en çok ihtiyaç duyan sektörlerden biri olan eğitim sektörü hala dünyaya kendi penceresinden bakmaya ve adayların yaşam beklentilerini görmezden gelmeye devam ediyor. Bu yıl ki akşam pazarını da kapattık seneye bakalım en fazla bursu kim verecek.