Geçen gün bir etkinlik vesilesi ile üstad Necip Fazildan şiirler ve hikayelerini dinleme fırsatım oldu .
Diyordu ki Üstad;
Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir laf var, buyurunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Teknoloji ile ilgili ne zamandır yazı yazmak istiyordum Konu tabi teknoloji olunca ben de ellerimi açıp iki yana çığlık çığlığa bağırmak istiyorum dedim . Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! Ama biliyorum ki çıkmaz sokakları büyük bir şatafatla karşılayan bir gidişata dur deme cesaretini göstermek, toplumda deli gömleğini giymeye razı olmak demek aynı
İnsan, sorumluluğu ile ve tek başına da olsa haksızlığa, yanlışlığa, zihinsel sefalete tavır alabiliyor olmasıyla insandır. Bu bağlamda insan, teknoloji toplumlarında makbul kabul edildiği şekliyle ne verilirse “ilerleme” ve “gelişme” putları adına kabul eden edilgen bir yaratık olmamalıdır öyle mi?
Oysa insan merkezde idi. Sorgulayan, aklıyla yapıp edendi. Şimdi ise insanın geldiği nokta bunun tam tersi oldu. İnsan robotlaşmış insan oldu.
Bu durum ne kadar da manidar değil mi?
Her gün yeni bir teknoloji kapımıza gelip kendisini, parlak etiketler içinde, hayatımıza sunmayı vaat ettiği büyük kolaylıklarla birlikte sunuyor, bugün bakın 3G teknolojisine .… Reklamlar büyük spotlar altında devam ediyor: Şöyle yüz yüze konuşacaksınız; böyle yolda giderken bile maçları kaçırmayacaksınız; golleri detayları ile izleyeceksiniz... Say say bitmez.
Yani ruhsuz duvarları bile en güzel yaldızlı cümlelerle bile süsleyen teknolojiden başkası değil. Gerçekten yüz yüze konuşmayı, dertleşmeyi ve bütün insanî değerleri çöpe atmış, Necip Fazıl’ın dediği gibi alevler içindeki evin üst katında ziyafet vermekle meşgul olan bir insanlığa kim “durun bu cadde çıkmaz sokak!” diyecek?
Bugün insanlığı güzele, iyiye götüreceği iddiasında olan; modernist zihniyetler aynı tohumun kaktüsleri olduğunu her geçen gün biraz daha göstermiyor mu?
O tohum da bu modernist zihniyetlerin doğaya, insana, topluma bakışındaki ilerleme saplantılı dogmalarıdır. Ne yaparsan yap ama devamlı ilerle! Nereye? Nereye olduğu fark etmez ilerle de uçuruma dahi olsa önemli değil! Bu konuda maalesef bir liberalin, bir sosyalistin hatta fark oluşturması gereken bir Müslüman’ın bile aynı olduğunu görmek gerçekten acı verici.
Elinde 3G telefonuyla, karşısında oturan arkadaşıyla, kardeşiyle, anası babasıyla değil; başka bir yerde olan 3gdaşıyla konuşan insanları aklımıza getirebiliyoruz. Şimdiden gözümün önüne getirebiliyorum. İletişim değil mi bu, alın size iletişim!
İslami kesimde söylenen pek moda bir cümle vardı: Batı’nın bilimini, teknolojisi, üretimini al ama ahlakını alma! Maalesef hiçbir şey öyle tek tek izole paketler halinde gelmiyor ve maalesef hiçbir şey öyle şişede durduğu gibi durmuyor.
Tüketim toplumundan şikâyet edip de, bu tüketim toplumunu meydana getiren üretim sapkınlığını görmezden gelmek nasıl bir iştir.
Tüketim toplumunu bizzat yaratan şartları görmezden gelip de tüketimin kendisinden uzak durabilmek mümkün olabilecek midir? Hiç sanmam! Bugün kapitalizmle problemleri en büyük olması gereken dinî cemaatlerin, kapitalizmin mümini olup kendi dinlerini kapitalizmin emrine sunduklarını görmek manidardır.
Malesef Üstelik bu sunuşu “bir lokma bir hırka bize yutturulmuş bir zokadır” eminliğiyle bir düşünce olarak sunmak bana bir büyüğümüzün “Müslüman’ın bozulmuşu tereyağın bozulması gibidir, bozulunca zehir olur!” sözünü hatırlatıyor ne dersiniz...
Kalın efendim sağlıcakla...