İnsan dediğimiz o muntazam varlık, kendince yakınlık ve uzaklıklar kurmuştur. yakın olduğuna da ayrı bir muhabbet ve sıcaklık besler. Yakın olmanın ve yakın kalabilmenin ilk çıkış noktasından biri şüphe yok inanç birlikteliğidir.
“Yakınlık ve uzaklık” aynı anda olma şansına sahip değillerdir. Her ne kadar “yakınlığı” anlamak için “uzaklığa” ihtiyaç varsa da yakınlaşmaya başlayan diğerine göre uzaklaşmaya da başlamıştır. Her iki eylem aynı zaman aralığında tek bir eyleme dönüşmüştür de diğer ifadeyle.
Yakın olmak bir tercih konusudur. Yakın olmayı göze almak, yakınlaştığınız ne ise onunla hemhal olmayı da göze almak demektir. Tercihinizi yakın olmaktan yana koyduğunuzda ötekine uzak olmayı da doğal olarak tercih etmişsiniz demektir. Bununla birlikte uzak kalmak ilişkiyi koparmak değil, temel dayanağı olan bir tavır alma, bir duruştur. Uzak kaldığımız kimseyle ilkleri belirlenmiş bir ilişki içinde olabiliriz. Onunla, kurallı ve nizamlı bir alış veriş içine girmemizde sakınca olmayabilir. Lakin ondan uzak olduğumuzu bir şekilde vuzuha çıkarmak durumundayızdır.
Esasen, yakın olduğumuz kişiyle de ilişkilerimiz ilkeler üzerinden yürür. Lakin yakın olmak, hasbıhal etmemize olanak sağlar; yakınımızla dertleşebilir, yakınımızla anlamlı, derin bağlar kurabiliriz. Yakın olduğumuz kişiye emanet verebilir, ödünç alabiliriz.
İlk topluluklardan bu yana, kendi gibi düşünen ve kendi gibi inananlarla birlikte olmak doğal ve belki de zorunlu bir sonuç olarak süregelmiştir. Nitekim İslam; Müslümanlarla birlikte olmayı, Müslüman gibi düşünmeyi ve Müslüman’a yakın olmayı evvel emirde tavsiye etmiştir. Müslüman’a yakın olmak ilk olarak aynı inancı paylaşmak sebebiyledir. Nitekim Müslüman’ları bir binaya benzeten hadisler, binadaki tuğlaların yakınlığından mülhemdir dense isabet edilmemiş olunur sanırım.
İslam inancında, Müslüman’ın Müslüman üzerindeki haklarından sıklıkla bahsedilir. Bunların çoğunda fiillerin karşılıklı olduğu görülecektir. Selam alıp vermek, hasta ziyaretleri, cenaze ardından yürümek, hapşırdığında karşılık vermek, çağrıldığında gitmek ve kendisi için istediğini karşısındaki için de istemek; tüm bunlar işteşlik birer eylemdir. Hepsi ancak karşılıklı yapıldığında anlam kazanır ve ancak karşılık bulduğunda yerine gelmiş olur. Bu durum ise yakınlığı pekiştirir.
Yakın olmak, bir inanç sebebiyle olunca, yakınlığın mesabesi de inançla şekil kazanır. Bugün, iyi olduğunu düşündüğümüz biri hakkında sitayişle bahsetmek istersek; “İyi Müslüman’dır” deriz. Bu ifade karşımızdakine bahsettiğimiz kişiye yakın olabileceğini ispat için en kuvvetli delildir. Alış verişlerde “yerli mi?” sorusunu aslında Müslüman bir elden mi çıkmıştır sorusunun mealidir. Bu durum, Müslüman’a yakın olmak isteyişimizdendir. Ev alırken de Müslüman bir komşuya yakın olmayı düşünür, yola çıkarken de Müslüman ile yola çıkmayı arzularız.
Müslüman için tek bir Müslüman tüm insanlık gibidir. Dünya üzerinde bulunan diğer milletlerle de yakınlığımız ya da uzaklığımız Müslüman gibi olmak durumundadır. Müslüman ile yakınlığımız da, Müslüman olmayana uzaklığımız da inançlarımızla şekillenmek zorundadır. İslam’ın üstünlüğü Müslüman’ın da üstünlüğünü getirir. Elbette Müslüman, yakın olduğunun sıcaklığını, hüznünü, kederini, sevincini içten hissedecek ve ona göre davranacaktır. Uzak kaldığımız ne ise, bu uzaklığın şahsiyetli bir duruş olduğunu anlaması da gerekecektir. Hatta, bu durumu bizzat bilecektir.
Uzaklığımız, zalim olmamızı gerektirmediği gibi yakınlığımız da adil olmaktan beri kılacak değildir.