İslam tarihi kaynaklarından derlenen bilgilere göre, hicretten yaklaşık yirmi iki yıl önce, miladi 600'de Mekke'de doğan Hazreti Ali'nin babası, Hazreti Peygamber'in amcası Ebu Talib, annesi de Fatıma bint Esed b. Haşim'dir. Mekke'de baş gösteren kıtlık üzerine Hazreti Peygamber, amcası Ebu Talib'in yükünü hafifletmek için Hazreti Ali'yi himayesine aldı. Hazreti Ali, beş yaşından itibaren hicrete kadar onun yanında büyüdü. Hazreti Ali, hicretin ikinci yılının son ayında Hazreti Peygamber tarafından kızı Fatıma ile evlendirildi. Bu evlilikten Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm dünyaya geldi. Hazreti Ali, Hazreti Fatıma'nın sağlığında başka evlilik yapmadı.
HAZRETİ MUHAMMED'İN SANCAKTARLIĞINI YAPTI
Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen hemen bütün gazve ve seriyyelere katılan Hazreti Ali, bu savaşlarda Hazreti Peygamber'in sancaktarlığını yaptı ve büyük kahramanlıklar gösterdi. Hazreti Peygamber'e katiplik ve vahiy katipliği yapan Hazreti Ali, Hudeybiye Antlaşması'nı da yazmıştır. Evs, Hazrec ve Tay kabilelerinin taptıkları putlarla Mekke'nin fethinden sonra Kabe'deki putları imha etme görevi de Hazreti Ali'ye verildi. Hazreti Peygamber vefat ettiğinde, cenazenin yıkanması ve benzeri hizmetleri, vasiyeti üzerine Hazreti Ali ile Resulullah'ın yakın akrabalarından Abbas ve oğulları yaptı. Hazreti Ali, ilk üç halife döneminde Medine'de ikamet edip dini ilimlerle uğraşmayı diğer görevlere tercih etti. Kur'an ve hadis konusundaki derin ilminden dolayı hem Hazreti Ebubekir'in hem de Ömer'in özellikle fıkhi meselelerde fikrine müracaat ettikleri bir sahabe olan Hazreti Ali'nin, Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicret ettiği günün İslam tarihi için başlangıç kabul edilmesine dair teklifi de kabul edildi. Hazreti Osman şehit edilince ashabın önde gelenleri mescitte toplanarak yeni halife seçimine gitti. Hazreti Ali, kendisine yapılan hilafet teklifini orada bulunan Talha ve Zübeyr'e yöneltti, fakat ısrar üzerine kendisi kabul etti. Hilafeti döneminde Müslümanlar arasında önemli ayrışmalara yol açan Cemel Vak'ası ve Sıffin Savaşı yaşandı. Muaviye'yi kendisine biata davet eden Hazreti Ali, 657 yılı Haziran ayında Sıffin savaşında Muaviye ve ordusunu mağlup etti. Muaviye'nin yanında duran Mısır Fatihi Amr bin As'ın ortaya attığı Hakem Olayı hilafet meselesini bir çıkmaza götürdü. Halkın bir kısmının Hazreti Ali'yi, bir kısmının da Muaviye'yi halife olarak tanıması sebebiyle de ikili bir iktidar ortaya çıktı. Hazreti Ali, Kufe'de, Harici Abdurrahman b. Mülcem tarafından zehirli bir hançerle sabah namazında yaralandı, aldığı yaranın tesiriyle 26 Ocak - bazı kaynaklara göre 28 Ocak- 661'de vefat etti ve Kufe'ye (bugünkü Necef) defnedildi. Hazreti Ali, ortaya yakın kısa boylu, koyu esmer tenli, iri siyah gözlü olup sakalı sık ve geniş, yüzü güzeldi. Kendisine Hazreti Peygamber tarafından verilen "Ebu Türab" lakabından başka "el-Murtaza", "Allah'ın aslanı" ile zulüm ve haksızlıklar karşısında geri atmaması sebebiyle "Haydar-ı Kerrar" gibi lakapları vardı. Bütün Sünni ve Şii kaynaklar, Hazreti Ali'nin, Müslümanlar arasındaki ilim, takva, ihlas, samimiyet, fedakarlık, şefkat, kahramanlık gibi yüksek ahlaki ve insani vasıflar bakımından müstesna bir mevkiye sahip bulunduğunu, Kur'an ve sünneti en iyi bilenlerden biri olduğunu ittifakla belirtir. Hazreti Ali, aynı zamanda tasavvuf dünyası için de vazgeçilmez bir isim olması sebebiyle İslam tasavvuf edebiyatında, özellikle Türk kültüründe ayrı bir anlam ve önemle ele alınır.
İLMİ ŞAHSİYETİ
Hazreti Ali, sahabe arasında Kur'an, hadis ve özellikle fıkıh alanındaki bilgileriyle kendini kabul ettirmiş bir otoritedir. Rivayet ettiği hadislerin çoğu fıkhi konulara dair olup bunları Hazreti Peygamber ile Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Mikdad b. Esved ve hanımı Hazreti Fatıma'dan duydu. Hazreti Muhammed ile çoğu zaman beraber bulunması sebebiyle rivayet ettiği hadisler içinde onun şemailine, ibadet ve dualarına dair olanlar daha çoktur. Hazreti Peygamber zamanında yazdığı ve devamlı olarak kılıcının kınında taşıdığı bir hadis sahifesi vardı. Bizzat kendisinin belirttiğine göre bu sahife diyete dair hükümlerle düşman elindeki bir esiri kurtarmanın yolları, bir kafir için Müslümanın öldürülemeyeceği, Medine'nin Harem bölgesi sınırları gibi konulardaki hadisler bulunuyordu. Hazreti Ali, Kur'an-ı Kerim konusundaki derin bilgisinden faydalanmak isteyenleri kendisine soru sormaya teşvik eder, ayetlerin nerede ve ne zaman nazil olduğunu çok iyi bilirdi. Çünkü, Hazreti Peygamber daha hayatta iken Kur'an-ı Kerim'in tamamını ezberleyen ve onun meselelerine vakıf olan sayılı sahabeden biriydi. Yemen'de kadılık da yapan Hazreti Ali'nin hukuk bilgisi ve hüküm vermedeki başarısıyla ilgili Hazreti Ömer, "En isabetli hüküm verenimiz Ali idi." demişti. Bu sebeple ilk üç halife de önemli meselelerde Hazreti Ali'nin fikrini almayı ihmal etmedi. Diğer sahabeler de görüşlerinin doğruluğuna inandıkları için hakkında fikir beyan ettiği dini bir meseleyi başkalarına sorma ihtiyacı duymazdı. Bazı kaynaklara göre, Hazreti Ali'nin hikmetli sözlerinden bazıları şunlardır: "İnsanlar uykudadır, öldükleri zaman uyanacaklardır.", "Kişi bilmediğinin düşmanıdır.", "Her şey azaldıkça, ilim ise arttıkça kıymetlenir.", "Size en büyük alimin kim olduğunu haber vereyim mi? Allah'ın kullarına onun yasaklarını cazip göstermeyen, Allah'ın verdiği mühlete aldanıp da onlara ilahi azaptan kurtulduklarını telkin etmeyen ve Allah'ın rahmetinden ümit kesilmesine sebep olmayan kimsedir."