Referandumun üzerinden iki hafta geçmesine rağmen ortaya çıkan sonucu hazmedemeyen kitle saçmalamaya devam ediyor. Emekli memur gazetelerinde, ya da sosyal medyada millete gaz veren yorumları bir yere kadar anlayabiliriz ama muhalefet partisinin içine düştüğü beyhude çabanın bir sonu yok.
Referandumdan sonra CHP resmen fabrika ayarlarına geri döndü. Milletin kararını ilk önce tanımıyoruz dediler, daha sonra ufak yollu kıvırmaya başladılar. Son olarak da referandumun iptali için bir sonuç elde edemeyeceklerini bildikleri halde sırf kendisini destekleyen kitleye şirin görünmek için mahkeme kozunu oynamaya başladı. Önce YSK’ya itiraz, peşine Anayasa Mahkemesi, Danıştay hatta hızlarını alamayıp AİHM’e başvuru yapmayı düşünüyorlar. Benim anlamadığım bu kafa konforuna ulaşmak için ne yiyip, ne içtikleri. Lafa geldiği zaman halkın partisi ama halkın aldığı kararı iptal etmek için bürokrasiden medet umuyor.
Diyelim ki başarılı oldular referandumun iptalini sağladılar. İki gün sonra referandum tekrar edilirken acaba halka ne demeyi düşünüyorlar. “Aklınızı başınıza alıp hayır deyin. Yoksa biz yine iptal ettirmesini biliriz” falan mı. Emin olun bu konuda en ufak bir fikirleri yoktur. Zaten o kadar ilerisini düşünebilecek bir vizyonları olsa bugüne kadar farklı bir hareketlerini görürdük. CHP’nin bu şekilde davranmasının tek gerekçesi Kılıçdaroğlu’nun koltuğunu kurtarmak. Partinin başına geçtiği 2010 yılından beri genel seçim, yerel seçim, referandum vb. toplam 8 seçimde de hüsrana uğrayan Kılıçdaroğlu, sırf kendi koltuğu uğruna ülkede bir siyasi krizin çıkmasına bile sevinecek hale geldi.
Hadi CHP’nin bürokratik zihniyetini, fabrika ayarlarını biliyoruz, “Muhalefette kalsın ama bizim kontrolümüzde olsun” bakış açısının bir yere kadar mantığı var. Benim anlayamadığım ana muhalefet partisinin bu saçmalamalarının halkın bir kesiminde karşılık bulması. AK Parti’yi veya MHP’yi sevmek, desteklemek zorunda değilsiniz. Öte yandan bu iki partiye karşısınız diye CHP’nin klişelerini savunmak zorunda da değilsiniz. İktidarı farklı bir dille de eleştirmek mümkün. Aksi halde CHP diliyle yapılan eleştirilerle Kılıçdaroğlu ve ekibini sevindirmek dışında bir şey yapılmış olmuyor.
Hiç öyle Kılıçdaroğlu gitsin, yerine muhalefete düzen verecek biri gelsin falan diyecek değilim. Muhalefeti kurtarmak emekli memur gazetelerinde yazanların işi. Ortada 7 yıllık süreçte yaşanılan 8 hezimet varken eğer Kılıçdaroğlu o koltukta oturmaya devam ediyorsa bu CHP kongre üyelerinin ve bu hezimetlere rağmen hala bu partiye oy vermeye devam eden kitlenin derdidir. Bizim kendi derdimiz, yeni Türkiye’nin nasıl olacağıyla ilgili düşüncelerimiz bize yeter. Eğer gerçekten yeni bir vizyon belirleme, en azından 2019 seçimine farklı bir liderle girme gibi bir düşünceleri varsa, bi zahmet muhalefet partisi kendi içinde atağa kalksın. Ya da hiç zahmet edip, konforlarını bozmasınlar, bu şekilde devam etsinler. “Seçimlerde şaibe var, halk cahil, makarnaya, kömüre oy satıyor. İnsanlar baskı altında, Türkiye’yi bir diktatör yönetiyor” gibi ezberleri tekrar etmek hem zahmetsiz, hem de terapi gibi geliyor. Yeni bir lider bul, onlarca yıllık ezberleri boz. Gerçekten halkı anlamaya çalış, parti içindeki bürokratik oligarşiyi dağıt. Bunlar insanı rehavete sürükleyen bahar aylarında uğraşılacak işler değil ki(!) Kurultay dediğin sonbaharda yapılır. O zamana kadar mevcut ezberlerle top çevirmeye devam.
CHP’nin onlarca yıllık klişeleri, lider ve ekibinin şark kurnazı tavırları bize bir yazıya mal oldu. Oysa bahar gelmiş, mutlu olmak için çok özel sebeplerimiz varken biz daha ana muhalefet partisiyle uğraşıyoruz. İsraf edilen bu yazının da sorumlusu Kılıçdaroğlu’dur(!)