Türk siyasi tarihinde önemli dönüm noktalarından birine tanıklık ettiğimiz bir zaman diliminin içinden geçiyoruz. Türkiye, terörle mücadele anlamında büyük bir çaba içerisinde iken, daha doğrusu Güneydoğu cephesinde açıktan bir savaşa karşı koyarken, diğer yanda paralel yapının devlet içindeki tahribatının temizlenmesi için mücadele verilmektedir. İşte böylesi bir dönemde Milletimizin en çok ihtiyaç duyduğu saik birlik ve beraberlik duygusudur.
Hülasa böyle bir dönemde muhalefetin, özellikle de ana muhalefetin yapması gereken hükümetin bu mücadelesine devletimizin bekası için destek olmak, milletin birlik ve beraberliğini tahkim edecek bir vizyon ile, bu sancılı dönemin sıkıntısız bir şekilde atlatılmasına yardımcı olmaktır.
Yaşadığımız süreç ise bunun böyle olmadığı gibi tam aksi bir istikamette seyrettiğini gözler önüne sermektedir.
CHP'NİN Güneydoğu’ya gönderdiği milletvekillerinin hazırladığı Cizre raporu bunun en bariz örneklerinden biridir. Söz konusu Cizre raporunda, PKK görmezden gelip, canını ortaya koyma pahasına vatan aşkıyla teröristlerle mücadele eden güvenlik güçlerimiz suçlu gibi gösterilmek istenmiştir.
CHP lider kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Almanya gezisinde Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir ve Gezi olaylarında adını sıkça duyduğumuz Almanya Yeşiller Partisi üyesi Claudia Roth’la yaptığı görüşme de bir o kadar manidardır. Zira Almanya temaslarında görüştüğü tüm isimlerin ortak özelliği Ak parti ve Recep Tayyip Erdoğan düşmanı olmasıdır.
Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir'in Güneydoğu’ya yaşanan terör olaylarından sonra yaptığı ziyarette CHP'nin Cizre raporuna benzer sözler sarf ettiği de bir kenara not edilmelidir.
ABD'nin Adana konsolosunun da aynı şekilde Güneydoğu’ya yaptığı ziyaretleri bu vesileyle hatırlatmak isterken, böyle istedikleri gibi gezip ‘’ziyaret" etme turları artık mercek altına alınmalıdır.
CHP lideri kemal Kılıçdaroğlu'nun son olarak Başkanlık sistemi için "kan-dilli" bir yaklaşımı benimsemiş olması, içinde bulunduğu durumu çok daha net bir biçimde ortaya koymaktadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devamlı ‘’Diktatör’’ olmakla itham eden mahut şahıs, ancak Diktatörlerin yapacağı kan dökmekten bahsetmiştir. Demokrasiyi dillerine sakız eden bu kesim, halkın iradesinin kendi menfaatlerine hizmet etmeyeceği bir durumda darbesever olmaktan hiç çekinmezler…
Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP, bugün geldiğimiz noktada, eylem ve söylemleriyle hükümete muhalif olmaktan çok adeta devlete muhalif bir konuma evrilerek marjinal bir noktaya doğru yol almaktadır. CHP’nin son dönemde kullandığı dilin, HDP’nin vizyonuyla büyük oranda benzeşiyor olması bu anlamda tesadüfî bir anlamdan öte, parti olarak yapılan yurt dışı (özellikle ABD ve Almanya) gezilerin bir tezahürü olarak görülmesi, yaşanılanların anlaşılması açısından büyük bir önem arz etmektedir.
Son olarak CHP’nin Cizre raporu, Avrupa Birliği’nin ise vize serbestîsi için terör kanunundaki değişikliği şart koşması durumuyla birlikte düşünüldüğünde ortaya çıkan fotoğrafta bu milletin birliği, beraberliği ve huzurunun yer almadığını görmemiz mümkündür.
Rabbim devletimize zeval vermesin, Milletimizin birliğini ve beraberliğini daim eylesin.
Ordumuzu muzaffer eylesin,
Selametle…